Friday 19th April 2024,
Arhavi – Arhavizyon

VEDAT MİLOR’DAN “LOME ALABALIK ÇİFTLİĞİ” HAKKINDA ÖVGÜ DOLU SÖZLER..

Arhavi Yolgeçen ( Lome) Köyünde hizmet veren Lome Alabalık Restorant , geçtiğimiz günlerde Hürriyet gazetesinde Vedat Milor’un köşe yazısına konu oldu.

Milor, daha önceleri de uğradığı ilçemizde konuk olduğu Lome Alabalık Tesislerinden bahsederken insanlarımız ve doğamız hakkında da övgü dolu cümleler kurmuş. Yazı aynen şöyle,

“Arhavi Yolgeçen Köyü’nde, bir alabalık çiftliği ve lokantası burası… Arhavi’de yaşayan bir arkadaşım “Çok sevdiğim bir yer” dedi ve bizi davet etti. Benim tanımadığım arkadaşlarını da davet etmiş. Şimdi iki sahne düşünün… Birinci sahnede birbirini tanımayan insanlar masanın farklı yerlerinde, herkes kibar ama mesafeli. İkinci sahne, üç saat sonrası. Hani karşılıklı sempati ve kaynaşma sel olup aksa hepimiz boğulacağız. Yaş, cinsiyet, meslek, doğduğun yer gibi insanları bazen birbirinden ayıran engeller ortadan kalkmış. Yanlış anlamayın lütfen. Çoğunluk içki içmiş ama adabı ile ve kararında. Herkesin kafası berrak. Sadece herkes daha rahat ve olduğu gibi. Tek kelimeyle herkes mutlu.
Peki nasıl oluyor bu? Önce kültür… Bu toprakta yaşayan insanlar, ben dahil, bazen çok sert ve kırıcı olabiliyoruz. Ama aynı zamanda öfkemiz çabuk geçiyor, yufka yürekliyiz ve birbirimizle çok kolay ve çabuk kaynaşıyoruz. Öte yandan bu kaynaşmayı yaratacak bir ortam gerekli. Yemek masası ideal. Örneğin evde verdiğiniz bir davet…

Ya lokanta? Zor bir soru. Gastronomik lokantalarda güç, çünkü orada odak noktası yemek. Fast food’da da olmuyor, çünkü adı üstünde, yenip kalkılıyor. Yeni tip sosyetik kafe mafelerde de olmuyor, çünkü oralara insanlar görmek ve görülmek için gidiyor. Bunların dışında kalan geniş bir kategori bulunuyor ama ciddi bir sorun var: Kazıklanma korkusu! Bunun yarattığı belirsizlik. Yemek sonunda garson veya işletme sahibi ile yapılacağı muhtemel tartışmanın yarattığı gerginlik.
Allah’tan bütün bunların dışında mekânlar da var. Eskiden çoktular. Şimdi azınlıktalar ama hâlâ varlar. İşte Löme, bunlardan biri. Bu tip mekânlar insanın ruhunu okşuyor, pozitif bir enerji salgılanıyor ve hepimizin çirkin tarafları değil güzel tarafları ortaya çıkıyor.
Yemek belki ikinci planda bu tip mekânlarda ama Löme’de mutfak da iyi. Daha oturur oturmaz masamız donatılıyor ve her şey lezzetli. Örneğin hamsili mısır ekmeği… Sonra benim çok sevdiğim ve hodan ya da kaldırıkotu olarak bildiğim, tadı acımsı ve buruk, yörede burği otu denen kavurma. Biraz daha az pişebilir ama aşırı tereyağı kullanıp lezzeti öldürmemişler.
Kurutulmuş nefis bir yoğurtla sunulan köy biberi… Süper… Fasulye kavurma da iyi. Diri kalmış. Hafif acı biber ve sarmısak lezzet vermiş. Sebzeli hamsiye de diyecek yok. Fırında pişmiş olduğu için hafif. Kullanılan mısır unu fırınlanmış. Arkasından, ilk kez gördüğüm çok leziz bir yemek: Mezgit havyarı, kuru incir ve limon, sirke ve zeytinyağı ile püre haline getirilip salatalık parçaları üzerine yerleştirilmiş. En üstte de mezgit havyarının kendisi. Vallahi bu hem görsellik hem lezzet olarak üst düzey bir gastronomik lokantada tadım hoşluğu olur.

Gerçek balık köftesi
Arkasından Karadeniz’in olmazsa olmazı karalahana sarma. İtina ile hazırlanmış. Etsiz ve pirinci diri. Tam kıvamında pişmiş. Ama benim daha orijinal bulduğum, balık köftesi. Genellikle balık kokoreç gibi lokantaların elde kalan ya da tabakta yenmemiş deniz ürünlerini çöpe atmak değil, müşteriye yedirmek için uyguladıkları bir taktiktir ve ben o zokayı yutmamaya çalışırım. Ama burada balık köftesi gerçek. Alabalık, taze soğan, fesleğen, az karabiber ve maydanoz ile hazırlamışlar. Ayrıca azıcık tereyağı ve sarmısak ile tavada eritilen yöresel peynir de iyi. Yağsız ve tuzsuz. Tam eritme peyniri. Ama daha da lezizi çiğ süt, kaymak ve rendelenmiş tuzsuz peynir üçlüsü… Süt ürünlerinin zirvesi gibi. Tek başına insan bunu öğle yemeği olarak yese, saat 20.00’ye kadar acıkmaz.

Mezgit hiçbir zaman benim favori balıklarımdan olmayacak ama çok güzel kızartmışlar. Taze ve içi sulu. Pamuk gibi ağızda dağılıyor. Yöreden bir arkadaşım “Ben bundan rafine mezgit yemedim” dedi. Abartma yok. Balığın köy tereyağında kızartılması da mutlak bu yağsız balığa yakışmış ve balık bir çıta yükseğe çıkmış. Kavrulmuş mısır unu, yöresel peynir ve tereyağlı muhlama hiçbir zaman reddetmeyeceğim bir yemek. Ama Karadenizlilerle bir farkım var. Onlar mısır ekmeğine bulayıp yiyor, bense “Yeteri kadar mısır unu tükettim” deyip ekşi maya ekmeğini tercih ediyorum. Ama tavsiye ettikleri lokantalara gözüm kapalı gidiyorum ve giderim.”

Kaynak : http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/vedat-milor/icinizdeki-guzelligi-ortaya-cikaran-lokanta-lome-40956451

 


Paylas

About The Author

Comments are closed.