“Asıl mesleği öğretmenlik olan Sedat Poyraz, Arhavi’de ilk gitar enstrümanını kullanan bir müzisyen olup ilçemizde batı müziğinin başlatılmasında önemli bir payı vardır. Arhavi’de orkestra müziğinin başlangıcı, popülaritesi sebebi ile ” Ciha Dağı Efsanesi Orkestrası” kabul edilir ama bu olayın ortaya çıkışının öncesi ve sonrası pek bilinmemektedir. Sedat Poyraz ile yaptığımız sohbet genelde bu zamanları kapsamaktadır..”
Sedat Poyraz
M.Remzi Öncel – Arhavi’de batı müziği ile uğraşanların bir araya gelmesinden önce sizin müziğe olan ilginiz ne şekilde başladı?
Sedat Poyraz – Biliyorsun mahallemiz derelerinde kampara ağacı yetişir.Çocukken gerçek kamış bulamadığımız için ondan kaval yapar çalardık. Babam Köy Enstitüsü mezunu olduğundan öğrenciliğinde cümbüş çalarmış. Bizler orta okuldayken, Arhavi’de lise olmadığından Artvin Lisesinde okuyan Hayri Özkazanç, okulunda şimdi okullarda kullanılan flütün ağaçtan yapılanını iyi çalmayı öğrenmiş. Kendisinde bir tane vardı. Evine gittiğimde ben de çalardım. Doktor Mustafa Özgül’de de mandolin vardı.Çocukluk arkadaşımdır. Birlikte büyüdük. Evlerine her gittiğimde,mandolinini bana verir, bildiğimiz şarkıları çalmaya çalışırdım.Hemen bizim evin aşağısında,annemin dayısının oğlu Nuri Ertan’da da saz vardı.Fırsat buldukça onla da uğraşırdım. Bir arayış içindeydim .Rahmetli annem”Sana keman alacağm”derdi. Pek umursamazdım. Ne zaman ki, hatırlarsın Rus televizyonunu siyah beyaz izlemeye başlayıp, orada gitarı gördüm,onu kafamın bir kenarına çizmiştim. Bilirsin belki Arhavi lisesi 1967 yılında ”Demirel Lisesi ” adı ile(Demirel gelip açılışını yapmıştı) özel lise olarak açılmış,ilk öğrencileri biz olmuştuk.1969 yılı lise 2. sınıftaydm.Kemal’in ağabeyi Erdal Özyurt ile aynı sınıftaydım.4 zayıfla ikmale kalmıştım.O yaz temmuz ayında,15 temmuz gibi,dayı oğlu Hikmet Özyazıcı ile İstanbula gittik.Tek başıma ailemden,Arhavi’den ilk defa ayrılıyordum.Bu arada bir önceki yaz İstanbuldan halamın oğlu gelmişi Arhavi’ye ve İstanbul’da bir orkestra gurubunun olduğunu söylemişti.
İmrenerek anlatılanları dinlemiştim.İstanbul’da da bir düğünde onları dinleme fırsatım olmuştu.Kafamdaki fotoğraf şekilleniyordu. Kasımpaşa’da halamın evindeyken,20 Temmuz 1969 tarihinde evdeki televizyondan ilk aya inişi izleme fırsatı da bulmuştum.20 temmuzdan sonra Kadıköy ‘ de tramvay müzesinin hemen yakınında oturan halamın yanına gitmiştim.Arada evden çıkıp,ana caddeden ,şimdi boğa heykelinin olduğu yere kadar,dükkanlara hayranlıkla bakarak yürür ve geri dönerdim.Korkudan ana caddeden fazla uzaklaşamazdım.İşte o ana caddedeki dükkanlardan birinin vitrininde,hala bende duran,fiyatı 175.00 lira olan ispanyol gitarı görmüştüm. Neyse almaya karar verdim.Evden para istedim ve onu satın aldım.Tarih 28 Temmuz gibiydi galiba.
Sedat Poyraz ilk gitarı ile
M.Remzi Öncel – Ama henüz gitar çalmasını bilmiyorsunuz..
Sedat Poyraz – Evet.Gitar çalmayı bilmiyordum.Teller nasıl akort edilir bilmiyordum.Saz gibi tek, en alt teli kullanarak perdelerden ses çıkarmaya çalışıyordum.Gitarla yatıyordum.Öğrenmek için çaba sarfediyordum.Ağustosta Arhavi’deydim.Günler geçiyordu.Bir gün Mehmet Celayir’in İstanbuldan gelen yaşıtımız akrabasıyla tanıştım. Günümüz birlikte geçiyordu.O arkadaştan (adını hatırlıyamadım) duyduğum en güzel cümleler,”gitar akordunu biliyorum,nota yerlerini biliyorum”oldu. Bateri çalmayı da biliyordu.O şimdilik beni aşıyordu. Ama 1970 yazında o arkadaşım bu özellikleriyle bana öyle yararlı olacaktı ki. Nereden bilebilirdim. Nihayet gitarımı tam akort etmeyi ve gam nota yerlerini de öğrenmiştim.
M.Remzi Öncel – Peki bati müziği merakınız nasıl oldu?
Sedat Poyraz – Lise yıllarında Hafif Batı Müziği ile öyle yakından ilgileniyordum ki,o yıllarda piyasaya çıkan hemen bütün şarkıları,yerli yabancı ,biliyordum neredeyse…
Evet tüm müzikleri yakından takip ediyordum.O yıllarda Trabzon radyosu, her Cumartesi ve Pazar günleri “Hafif Batı Müziği ve Türk Sanat Müziği Dinleyici İstekleri” diye 2 saatlik program yapıyordu. Ben devamlı bu programları dinliyor,hatta her hafta Radyoya istek mektubu yazarak, benim ve arkadaşlarımın isimlerinin yayınlanmasını sağlıyordum.Tabi ki o günlerde en iyi yerli veya yabancı bir şarkıyı istekte bulunuyordum ve radyodan;”Şimdi Sedat Poyraz ve isimlerini sayacağım arkadaşları için bu parçayı çalıyoruz”diye anons ediliyordu. Benim sayemde pek çok arkadaşım da isimlerini duyabilmek için bu programları kaçırmıyorlardı.Evimizde bir plak çalabilmek için pikap denilen müzik aleti vardı.İstanbul’dan Arhavi’ye gelirken amcamın oğlundan,yerli ve çoğunlukla yabancı 20 den fazla plak getirmiştim.Evde de vardı.Babam da alıyordu.Artık ben de yeni çıkan plaklardan ya kendim ,ya da birilerine bir yerlerden plak aldırıyordum.Adana’da Eğitim de okurken de harçlıklarımdan arttırıp yeni plaklarla eve geliyordum.Bildiğim şarkıları kulaktan dolma melodilerini gitarda çalmayı öğreniyordum.Veya var olan plakları çalarak ,gitarımla saatlerce,doğru çalıncaya kadar plağa eşlik ediyordum.Amacım,nota bilmeden çaldığıma göre parçayı aslına uygun en doğru ve aynı hızda çalabilmekti.15-20 şarkı çalabiliyordum artık.Gitarım hep yanımda oluyordu.Çarşıya,denize giderken hep yanımdaydı.Bir gün yine gitarımla çarşıdaydım.Vedat Takaz’n babası Reşat amcanın dükkanının önünde ,vitrindeki televizyondan,bir Rus futbol maçını izlemeye çalışıyorduk.Erdal ve Mehmet Celayir vardı yanımda. Reşat amca beni ve gitarımı gördü.Bu nedir evlat.Nasıl çalınır dedi.İzah edip ,bir parça çaldım.Sonra oradan ayrıldık.Reşat Amca elektronikçiydi,radyo tamircisiydi ama vitrininde sazda vardı.Satıyordu.Bir hafta geçmedi,yine dükkanın önünden geçerken,vitrinde satılık iki gitarın asılı olduğunu gördük.Şaşırmış ama sevinmiştim de.Dükkanı,şu anda(2010yılında) bile Arhavi Eczanesinin bulunduğu yerdeki ilk cepteki orta ağaçlıklı bulvarın tam arka tarafına gelen yerdeydi.Günler öylece geçiyordu.
12 Temmuz 1970 Arhavi Lisesi
M.Remzi Öncel – Orkesrta kurma olayı nasıl oldu..Varmıydı da sen katıldın ?
Sedat Poyraz – Bir gün büyük yoldan gitarsız çarşıya gidiyordum.Şu anda MNG İlköğretim Okulunun bulunduğu yerde var olan Atatürk İlköğretim Okulu binası vardı,bildiğiniz gibi.Okulun yola ve çarşıya bakan köşe sınıfından müzik sesleri geliyordu.Merakla ve çekinerek sınıfa yavaşça girdim.Okul sıraları kenara çekilmiş,bir alan açılmış.Ortada ilk kez orada gördüğüm ,dün gönderdiğim fotoğraflardaki bateri vardı.O bateride Eczacı Engin Yalım, Akordiyonda Rahmetli Yaşar Turna ve Saksafonda Rahmetli Necati Fitoz vardı.Müzik yapıyorlardı. Beni gördüler.Gitarım olduğunu Engin bey biliyordu.Çünkü ,bir gün eczanesine uğradığımda, bana gitarla uğraştığım için,destekleyici bir konuşma yaparak,nota da öğrenmemi,nota ile çalmamı istiyerek ,bana 5-6 tane söz ve notaları olan iki yapraklı nota kitapçıkları vermişti.(Ortaokul sıralarındayken de müzikle aram çok iyiydi.Notalarla aram iyiydi.Sınıfta en iyilerdendim.Lisede ise resim dersini seçmiştim.Resimde daha iyiydim .Engin bey’in bana verecekleri notaları kendime güvendiğim için alacaktım. Hatırladıklarım (ki hala Bergama’daki evimde saklıyorum o notaları) Slweye Wartan’dan Zum zum zum zum,Beatles’tan Yesterday, Kimden bilmem Those Were The Days gibi notalar vardı.Engin bey bana ,git gitarını getir sen de bize katıl dedi.Onların kullandıkları enstrümanların ve baterinin sesi öyle yüksek çıkıyordu ki,benim gitarımın sesi,sivrisinek vızıltısı gibi kalacaktı.Engin beye sizinkilerin yanında sesi çıkmaz dedim.Olsun sen getir ,bir deneyelim dedi.Normalde gidiş geliş 20 dakika süren ev yolunu ,sevinçten sanki uçarak 10 dakikada gidip gelmiştim.Gitarımla bir iki deneme yaptık.Gerçekten onların enstrümanları yanında gitar sesi hiç duyulmuyordu.Hayal kırıklığına uğramıştım. Bateri ve Saksafon Arhavi Belediyesi Folklor Derneğine aitti. Bateriyi neden almışlardı hiç bilmiyorum.Öğrenmekte hiç aklıma gelmemişti.
İlk elektro gitarı ile
O Arhavi’li üç büyüğün yanındaki ilk gurp müziği denemem,moralimi bozmuştu.İspanyol gitar ile bu iş olmazdı.Günler geçiyordu.Arhavi’de ,her yaz olduğu gibi düğünler oluyordu.Geleneksel kemençe ve akordeon,usta Yaşar Turna’nın elinde düğünleri şenlendiriyordu.Biraz varlıklı aileler,Trabzon veya Rize’den orkestra getirtiyorlar,düğünlerini orkestra müziği ile yapıyorlardı.Ailece davetli olduğumuz böyle düğünler ,benim için muhteşemdi. Enstrümanları kullanan kişilerin, el ve parmaklarını, hareketlerini izliyordum hep. Bu guruplardan en çok çağrılanı ”LOS LAZİKOS”adlı ,sanırım Rizeli bir guruptu.Düğünler,şimdiki belediye binasının hemen arkasında yer alan ,arkaya doğru uzun bina olan,o zamanki Arhavi YILDIZ sineması ve eski sahil kenarındaki,halen var olan Sahil gazinosunda yapılıyordu.Bu gazinonun,çarşıya doğru yan tarafında açık podyumlu, düğünlerin yapıldığı büyük bir alan daha vardı.Orkestra geldiğinde,kaldırımdan rahatlıkla izleme şansımız oluyordu.Yine bir yaz akşamı sahildeki bu yerde düğün olacaktı. Değerli arkadaşım Erdal Özyurt ile, gazinonun yanından geçen kaldırımda ,her öğleden sonraları yürüyüş yapardık.Sinemadan,okuduğumuz kitaplardan,günlük anılarımızdan sohbetlerimiz oluyordu.Bir ay kadar önce bana verdiği .Rus yazar Boris Pasternak’ın Dr.JİVAGO adlı romanını okumayı akşam bitirmiş,büyük bir tesadüf ki o akşam da Yazlık BAHAR sinemasında ,oynayacak filmine gidecektik. Biletlerimizi almıştık. Filim saat 20:00 de başlayacaktı.S ahildeki gazinoda da düğün başlamıştı.Orkestra çalıyordu. Dikkatle ve imrenerek onları izliyordum. Mehmet Celayir, Erdal Özyurt ile beraberdim. Saat 20:00 ye geliyordu.Orkestrayı da izlemek, filmi de görmek istiyordum. Arkadaşlarım beni çeke çeke,orkestrayı izlediğim yerden ayırdılar.Filme 5 dakika kalmıştı.Nefes nefese caminin yanından koşarak geçerek,şimdiki Orman Bölge Müdürlüğünün,ortaokul ile arasındaki alanda bulunan,Kudret Takaz’ın işletmeciliğini yaptığı ,üst kısmının yarısı kapalı sinemaya vardık.Yolda koşarken hüngür hüngür ağlıyordum.” Allah’ım ne zaman ben de böyle bir gurupta çalacağım.”diye yakarıyordum. Diğer yandan, izleyemediğim için de” Allahım şu anda şiddetli bir yağmur yağdır da orkestra çalamasın.” diye de kötü dilekte bulunmuştum.Filim başlamıştı.5-10 dakika geçmişti ki, gök gürültüsü ile şiddetli bir yağmur başladı.Öyle ki, sahnedeki filmi görmekte zorlanıyorduk.Ben de şaşkındım.Orkestra ne yaptı bilmiyorum.Herhalde kapalı kısımda düğün devam etmişti.Günler geçiyordu.Mehmet Celayir’in İstanbuldan 1969 yazında gelen ve bana akort yapmayı öğreten akrabası Arhavi’ye yine gelmişti.Hep birlikte dolaşıyorduk.Denize gidiyorduk.Bir gün yine ,o zamanki Atatürk ilkokulu’nun yanından geçerken,aynı köşe sınıftan müzik sesleri duyduk.Merakla binaya ve sınıfa girdik.Tanımadığımız dört çocuk vardı.Birkaç dakikalık gitar ve bateri gösterisinden sonra,gitarı bir sıranın üstüne ,amfiyi de açık bir şekilde bırakarak,okul koridoruna çıktılar ve tartışmaya başladılar.Diğer üçü, gitar çalan çocuğu kendilerine katılmaya ikna etmeye çalışıyorlardı.Hatırlamıştım.Gitar çalan çocuğu,Trabzondaki bir akraba düğününde de gitar çalarken görmüştüm.Demek ki bir gurubu vardı ve onlara bu nedenle katılmak istemiyordu.Onlar koridorda tartışırlarken,ilk defa bu kadar yakından gördüğüm elektro gitarı elime aldım, ilk aklıma gelen,El Cordobes’i çalmaya başladım. Kendimi gitardan çıkan muhteşem elektronik sese kaptırmıştım ki, koridordakilerin koşarak geldiklerini duydum ve gitarı aceleyle sıranın üstüne bıraktım. Doğrusu korkmuştum.”Eyvah dayağı yedim” dedim içimden. Sınıfa girdiler,bana baktılar,”Bırakma,bırakma çal”dediler.Büyük bir heyecanla ve ellerim titreyerek bir parça daha çaldım ve bıraktım. Ne düşündüklerini bilmiyordum.
Trabzon’lu çocuk,kapıya yaslanmış uzaktan bakarken, boyları ve yaşları bize yakın iki kişi, hemen yanımdaydılar.Diğer kişi 10 yaşlarında bir çocuktu.Beni soru yağmuruna tuttular.”Ne zamandır gitar çalıyorsun? Kaç parça çalabiliyorsun? Bir orkestrada daha önce çaldın mı?” gibi sorgulama geçirdim. Çalabildiğim şarkı sayısı aslında 10 civarındaydı. Ama elektro gitarla daha önce hiç çalmamıştım. Çalmada ne gibi farklılık vardı bilmiyordum. Bateri eşliğinde nasıl çalınır, bas gitarla nasıl uyum sağlanır.Bilmiyordum.Hiçbirşey bilmiyordum.
Orada beş-on dakika içerisinde bunları konuştuk.Beni dinlediler. Ve bana ” Biz bir gurup kurmaya çalışıyoruz.Bize katılırmısın.Bizimle çalışırmısın” dediler. Afallamıştım. Hayalimdeki şeydi bu .Ama hem içimden,hem de sesli ”Nasıl olacak,ben hiçbir şey bilmiyorum, bir orkestrada nasıl çalınır,bilmiyorum. Elektro gitarım da yok ” dedim. Bana”Sen kabul edersen bütün malzemeleri burada sana bırakacağız,bir hafta çalış,20 kadar parça hazırla,biz bir düğün ayarlayabilirsek haftaya gelip sana haber vereceğiz” dediler.Mehmet Celayir’in İstanbul’dan gelen akrabası arkadaşım da yanımdaydı. ( Bu arkadaşımın adını tam olarak hatırlamıyorum.Kendinden söz edeceğim için bundan sonraki anlatımlarmda adına Aydın diyeceğim.) Aydın onlara, ”Ben bateri çalmayı biliyorum,birlikte çalışabiliriz” demişti.Onlar da bu durum karşısında beni ikna ettiler.Bana da cesaret gelmişti.Aydın arkadaşıma güven duymuştum.Evet tekliflerini kabul etmiştim,Artık bir orkestra gurubu elemanıydım.Adeta uçuyordum.Kimlerdi bu gençler? En büyükleri (ben 18 yaşındaydım) benden belki bir-iki yaş büyüktü.Adı Hamit Menteşoğlu idi.Pazar Belediyesinde de çalışıyordu.İkinci kişi Coşkun Hürel’di.Aynı yaşta olabiliriz.10 yaşındaki çocuğun adı da Onur Hürel idi.Tabi bu isimleri duyunca hemen sormuştuk. 3 HÜREL gurubu elemanları ile bir yakınlıkları varmıydı diye. Akraba olduklarını söylemişlerdi. Bu kişiler hakkında çok fazla şey anlatamıyorum.Nedenini daha sonraki anlatımlarımda açıkça bulacağız.Hamit Bas Gitar,Coşkun Bateri,Onur da Akordeon çalıyordu.Solo Gitarda da artık Sedat POYRAZ vardı.Malzemeleri bana bırakıp gittiler.Gitmeden önce söylediklerine göre Bateriyi,amfi ve bir sokak hoparlorünü, Arhavi belediyesinden kiralamışlardı. Bunların yanına bir de elektro gitarı bana teslim ettiler.Heyecanla ,o günden çalışmalara başladım. Aydın önce Bateride vals ritmini bana öğretti.Ve Samanyolu,BurukAcı,Yıldızların Altında ve benzeri vals ritimli şarkılarla,gitarla bateriye uyum çalışmaları yaptık.Çalıştığımız okul sınıfının,kapı ve çarşıya bakan pencerelerini,yaptığımız acemice müziği kimse duymasın diye sıkıca kapatmıştık.Bir gün sonra artık gitara alışmıştım .Elektronik özelliğiyle ispanyol gitardan daha kolay çalabiliyordum.Çıkardığı kesintisiz ses nedeniyle ,notalar arasındaki geçişler daha kolay oluyordu.İkinci,hele üçüncü gün,artık bateri ile çok uyumlu çalabiliyordum. Bu arada Bolero ritmi ile de birkaç şarkı çalmaya başladım.Şarkı sayısını 20 civarına çıkarmıştık.Tabiki artık sınıfın çarşıya bakan pencerelerinin tümünü açmış,Sokak hoparlorünü de ,ağzı çarşıya doğru,pencereye dayamıştık.Amfinin volümünü sonuna kadar açmış,adeta Arhavi’ye konser vermeye başlamıştık.Hafta sonuna kadar bu böyle devam etti.Artık çok daha iyi ve bateri ile de uyumlu çalabiliyordum.Ama Pazarlı o üç arkadaşla hiç çalışmamıştık.Düğün ayarlarlarsa orada nasıl çalacaktım,hala bilmiyor ve korkuyordum.Hafta sonu Pazar’lı arkadaşlarım geldiler ve malzemeleri alıp Pazar’a gittiler.Bana” Pazar akşamı Ardeşen’de bir düğünle anlaştık.Sen Cumartesi günü Pazar’a gel.” dediler.
Eyvah.Arhavi’den iki kasaba sonraki Pazar kasabasına gitmem gerekiyordu.İstanbul yolculuğumda bile yanımda iki kişi vardı.Yalnız değildim.O zamana kadar tek başıma Arhavi’den hiç ayrılmamış ve hiçbir yerde ,hele otelde yalnız yatmamıştım.Pazar’a gidersem ,Pazar deresindeki köprüyü hemen geçtikten sonra sağda bulunan bir otelde onlarla buluşacak,o akşam düğünden sonra otelde yalnız kalacaktım.Evden nasıl izin alacaktım bilmiyordum.Annem asla izin vermezdi.Fakat bir hafta boyunca gelişen olaylar ve bir orkestrada çalacağım konusunu evde devamlı dile getirmiş ve evdekileri duruma da biraz alıştırmıştım.Yalnız gitmem zor olacaktı.İzin almam zordu.Cuma günü, Pazar’lılar gittikten sonra,orkestra konusunu bilen ve gitar ve müzikle yakından ilgilenen arkadaşım Sinan Baştabak ile babasına ait,şimdi sahibi olan Mustafa Filibelioğlu (soyadları galiba değişmişti,öyle hatırlıyorum.Ergün mü olmuştu ne) nun kırtasiye dükkanının yanında bulunan manifatura dükkanlarının önünde buluşmuş ve son durumu ona da anlatmıştım.Sinan ”Ben de gelebilirmiyim?”dedi.Öyle sevinmiştim ki,hemen tabi olur dedim ve cumartesi günü minibüse bineceğimiz saatte anlaştık.O akşam evdekileri, Sinan arkadaşım da benimle gelecek diyerek,izin konusunda ikna etmiştim.O gece heyecandan sabahı zor ettim.İyi elbiselerimi giyindim.Annem harçlık olarak tam 35 lira vermişti.Sinan ile buluştuk.Minibüse binip,o zamanki yol koşullarında, bir saati geçen bir sürede Pazar’a vardık.Otele gittik.Otel sahibine Arhavi’den geldiğimizi ve Hamit Menteşoğlu ile buluşacağımızı,onu nasıl bulabileceğimizi sorduk.Hamit’in tam karşıda bulunan Belediye Binasında olacağını söyledi ve bir çocuğu yollayarak getirtti.Otel odamız ayarlandıktan sonra,Belediye binasında bulunan düğün salonuna gittik.Orada çalışma yapan bir başka gurup vardı.Tanıştık.Onlardan biri adı Talat olan kişiydi.(Kemal Özyurt onu çok daha iyi tanıyor sanırım.O günden sonra hiç karşılamadım.)Adını soyadını iyi bildiğim diğer kişi de Zihni Cinan’dı.Onunla sohbetimiz daha uzun olmuştu.Meslekdaş olmuştuk.O ve be de Eğitim Fakültesini kazanmıştık o yıl.O müzik bölümü,ben de Fen bölümü okuyacaktık.Hangi yerdeki okulu okuduğunu hatırlamıyorum.Diğer elemanların adlarını hiç hatırlamıyorum.Onlar,akşam,Ardeşen’de deniz kıyısında o gün var olan bir çay bahçesinde düğüne çıkacaklar,biz de yine Ardeşen’deki çay fabrikasında,sünnet düğününde çalacaktık.Akşam Sinan ve her iki gurup arkadaşlarımızla hep berabar, tutulan tek bir minibüsle Ardeşen’deki düğün yerlerimize gittik. Hava kararınca,fabrika lojmanları arasındaki,yerleri çimle kaplı bir bahçedeki fazla olmayan kalabalık önünde çalmaya başladık.Daha önce hiç birlikte çalmadığımız için bocaladım.4-5 dakika sonra uyumlu çalmaya başladık.Dans eden yoktu.Oturanlar ,tiyatro izler gibi bizi izliyordu.Bütün gözler üzerimizdeyken çalmak daha da zorlaşıyordu.Heyecanım müthişti.Bir saat gaçtikten sonra rahatlamıştım.Bir ara diğer guruptan Talat arakadaşımız geldi.Gitarının alt teli kopmuş, bizden varsa yedekten istiyordu.Bu konularda hiç bilgim yoktu.Yedek tel varmı onu da bilmiyordum.Çünkü gitar benim değildi.(Gitar teli derken, değerli arkadaşım Yüksel Büyüklü’ye de, gitara ilk başladığım yılda, İstanbul,Pertevniyal Lisesinde okuduğu o yılda,bana gönderdiği gitar teli takımları ve penaları için çok teşekkür ediyorum.O teller olmasaydı, Arhavi’de kopan tellerimi nasıl yenilerdim bilmiyorum.)Neyse ,bu arada Talat, biraz çalabilirmiyim diyerek benden gitarımı aldı.Öyle sert ve hızlı çalıyordu ki,korktuğum başıma geldi.Gitarımın en alt,ince telini koparmıştı.En alt tel olmadan nasıl çalacağımı bilmiyordum.Daha önce o tel olmadan hiç çalmamıştım.Kızgınlığımdan neredeyse ağlayacaktım.
1970 yazındaki Ardeşen düğünü bittiğinde, birlikte geldiğimiz, Zihni cinan ve arkadaşları ile birleşerek, gece Pazar’a döndük. Sinan Baştabak ve ben ,geceyi, ayırttığımız otelde geçirdik.Ertesi gün Hamit Menteşoğlu adlı gurup arkadaşımızla, belediye düğün salonunda buluştuk. Bana bakıp hesap açıklamalarından sonra ,”Senin payına da 35.00 TlL. düştü” dedi ve parayı verdi. Otel paramızı da onlar ödemişti.Cebimde 35.00 TL. ile Pazar’a gelmiştim. Şimdi ise cebimde 70.00 TL. vardı. Hayatımda müzikle ilk kazandığım paraydı. Para çok önemli değildi, ama bir gurupta yer almak benim için muhteşem bir duyguydu.Tanımadığım üç kişi ile bir müzik gurubu kurmuş,bir gece birlikte bir düğünde çalmış ve ayrılıyorduk.Gurubumuzun adı da yoktu.Zaman geçtikçe adı gibi gurupta olmayacaktı. Çünkü o yıl bir daha, bir araya gelemedik. Sinan ile Arhavi’ye döndükten sonra, soran arkadaşlarımıza yaşadıklarımızı gururla anlattığımı hatırlıyorum. Lise son sınıftaydım o okul dönemi. Müzikle ilgili pek bir gelişme olmadı. Arada sırada, okula gitarımı götürdüğümü, sınıfta çaldığımı hatırlıyorum.1971 yılı. Günler geçiyordu. Okul bitti. Mezun olmuştum. Üniversite sınavına girmiş, ama çok iyi geçmemişti. Dönemimizde, test sorusu ve bu soruları çözme eğitimi hiç almadığımız için, üniversite sınavında herkes gibi ben de bocalamıştım. Lise son sınıftayken de Artvin’de yapılan, Eğitim Enstitüsü birinci eleme sınavına da ayrıca girmiştim. Yaz başlamıştı. Engin Yalım ve Arhavi Folklor Derneği yönetimi, yanılmıyorsam bir Massimo marka elektro gitar aldı. Hemen beni aradılar. Yerini şu anda tam hatırlayamıyorum, ama belki malzemelerin konduğu, Belediyedeki o küçük odada toplandık.Engin Bey, Reşat Sönmez( ÇAÇA) oradaydı. Hemen bir iki deneme yaptık. Geçen yılki gurup maceram burada çok işe yaramıştı. Ben Bateriye uyumda acemi değildim. Engin bey beni dinlediğinde çok şaşırmıştı, beğenmişti. Çaça bateri çalıyordu. Arada Vedat Takaz da bateriye geçiyordu. Birden ortaya Kani Özbaş çıktı. Çaça dükkanı nedeniyle,V edat da sinemasındaki işleri nedeniyle düzenli çalışmaya katılamıyordu. Kani ile düzenli çalışabiliyorduk. Bu arada Vedat Takaz’ın 1.pasajdaki elektronik tamircisi babasına, eni 20cm.boyu yaklaşık 100cm.ebadında olan ve içerisinde üç adet 10 Wattlık hoparlör olan ,iki kolon hoparlör yaptırdık. Belediyeden bir lambalı amplifikatör da alınca ,orkestra tamamdı.Tabiki o şartlarda bizim için bundan iyisi olamazdı.Ekipman konusundaki bilgimiz buydu.
M.Remzi Öncel – O ana kadar Arhavi’de hiç düğüne çıkmadınız mı?
Sedat Poyraz – Hayır ama fazla bir süre geçmeden ilk düğün işi alındı.Bir Temmuz akşamı, eski Arhavi lisesi ( şimdiki ortaokul) bahçesinde,iki bina arasındaki beton alanda,okul sıraları ile bir düğün alanı hazırlanmıştı.Biz de ,sırtımız okul bina giriş kapısına gelecek şekilde,arkamıza okul sıralarını üst üste koyduk.Hoparlörleri onon üstüne yatay yerleştirdik.Arkamızdaki sıranın alt tarafındaki bir boşluğa da amplifikatoru koyduk.Sizlere gönderdiğim o fotoğrafta olduğu gibi Bateriyi ön tarafa koyduk.Sol tarafta ben Sedat Poyraz,Baterinin arkasında da Engin Yalım mızıkasıyla yerini aldı.Folklor Derneği Başkanı Cengiz Alpay da, görüntü olsun diye ispanyol gitarımı elinde tutarak ilk düğünümüzde çalmaya başladık.Aman Allahım.O ne büyük bir heyecandı.Kelimelerle anlatlamaz.Arhavi’de ,Arhavi tarihinde,Arhaviye ait bir orkestra ilk düğününde müzik yapıyordu.Muhteşem bir duyguydu.İlk başlarda çok fazla heyecandan bocaladığım anlar olmuştu.Modern Arhavi’li,Ardeşende olduğu gibi sadece bizi seyretmeyip,dansa ve oyuna da kalktığından,kısa sürede rahatlamıştım.Çaldık,çaldık,çaldık.Düğün bitince mutluyduk.Engin bey ağız mızıkası ile destekleyip,başarı ile geceyi tamamladığımız için,bizi kucaklayarak tebrik etmişti.Düğünler arka arkaya geliyordu.Hava durumuna göre ,okul bahçesinde veya ,binanın altındaki,sahnesi de bulunan salonunda düğünlere çıkıyorduk.Kani Özbaş çok güzel bağlama çalıyor ve özellikle Orhan Gencebay şarkılarını okuyordu.Orkesta müziğine ara verince,devreye sazı ve sesiyle Kanı devreye giriyordu.Arada Çaça da geliyor ve bateri çalıyordu.Vedat Takaz da zaman zaman Bateride yer alıyordu.Onlar yoksa,Kani bağlama çalıp ,şarkı söylerken ben bateriye geçiyordum.Düğünler ardı ardına gelip gidiyordu.Orkestradan önce ,gece dışarda olmayan ben,her düğünden sonra,gece yarısından sonra ancak eve gelebiliyordum.Arhavi’de evim,kasaba mezarlığının hemen yanındadır.Çocukluk ve o gençlik dönemlerimizde,mezarlıktan korktuğumuz için akşam olunca o sokakta oynamaktan kaçardık.Şimdi ise gece yarısından sonra mezarlığın yanından geçerek eve giriyordum.Nasıl mı? Büyük bir korku ile.Ne kadar dua varsa okuyarak,nefes nefese,devamlı sağıma ,soluma,arkama bakarak,evin merdivenlerini uçarca çıkarak,kapıdan içeri hemen girerek eve gelirdim.Annem,babam eve geç gelişim için değil de o saatlere kadar sokakta, başıma bir şey gelir diye korkuyorlar, kızıyorlardı.”Bırak bu işi,sana ne faydası var”diyorlardı.Ben de ”Ben müzikle uğraşmayı ,bir orkestrada çalmayı çok seviyorum. Bütün hayalim buydu. Bırakamam. Amacım para değil” diyordum. Doğrusu biraz aptallık etmişim. Sonraki yıllarda bunu daha iyi anladım. Gurubumuzun adını ” HORON ” koymuştuk. Arhavi Folklor Derneğinin orkestrasıydık. Bu derneğin başkanı olan Cengiz Alpay da başkanımızdı. Düğün tekliflerini o alıyor, bize haber veriyor,düğün sonu parayı da ,sözde dernek adına o alıyordu.
Kemal-Sinan-Hasan-Sedat-Cemo
1971 yılı yazı öylece geçti. Ben hala bir okula girememiştim.Yaz başı üniversite sınavları sonuçlarının belli olmasından sonra,arkadaşım Erdal Özyurt ile aldığımız üniversite puanlarına göre, o zamanki Devlet Güzel Sanatlar,Şimdiki Mimar Sinan Üniversitesinin yetenek sınavı ile öğrenci aldığı sınava gidecektik.Erdal K.T.Üniversitesinde Jeoloji okuyordu ,fakat bölümünden memnun değildi.Tekrar sınava girmiş 300 civarında bir puan almıştı.Ben ise 255 puan almıştım.O mimarlık,ben dekoratörlük bölümünü istiyordum. Aynı otobüsten biletlerimizi almıştık. Beraber gidecektik.Üç gün kala eve resmi bir mektup geldi.Artvinde girdiğim Eğitim Enstitüsü sınavını kazanmış, kinci sınav Trabzon Fatih Eğitim Enstitüsünde yapılacaktı. Çağrılıyordum. Sınav tarihi, İstanbuldaki sınav ile aynı gün ,aynı saatte. Bir anda iki yerde olmam imkansızdı.Eğitim sınavını evdekilerden sakladım ama duymuşlardı.Babam da öğretmen olduğu için,Trabzonu tercih etmemde ısrar etti.”İlk sınavı kazandın ,ikincisini de kazanırsın”dedi.”İstanbul sınavını kazanamazsan ne olacak” diye de ekledi.Aslında öğretmen olmayı hiç düşünmemişitim. Biletimi iade ettim. İsteksizce Trabzondaki sınava,hem de hiç hazırlıksız gittim.Sınava girdim. Erdal Özyurt da istanbulda sınavına girdi.İkimiz de çok iyi resim yapıyorduk. Söylediğine göre,bir bahçe çitine dayalı bir at arabası tekerleği resmini çizmeyi sınav sorusu olarak sormuşlar.O kazandı,mimarlık okudu. Ben de çok kolay çizer sınavı kazanabilirmişim. Ama olmadı işte. Yine beklemeye başladım. Günler geçiyordu.Düğünler bitmişti.1971 kasım sonu gibiydi.Trabzon Eğitim Enstitüsünden bir resmi mektup geldi.Adana da yeni bir Eğitim Enstitüsü açılacakmış. Ben de Trabzon sınavlarından,ilk on kişilik yedekler arasındaymışım.Eğer kabul edersem,Trabzon’a bir dilekçe verip Adana’ya gidebilecekmişim.”Bu da nereden çıktı” demiştim o gün.Arhavi neresi,Adana neresi.Üstelik kışa da girmiştik.”Ben oraya nasıl giderim bu zamanda”diye düşünmüştüm. Orkestra işleri de iyi gidiyordu.Bir bas gitar daha alınmıştı.Gidersem, çalışmalardan uzak kalacaktım.Tabiki babalar ne güne duruyor.Hemen bir nutuk.Ben ağabeyimle Adana yollarına düştüm ve okula kaydımı yaptırdım,Adana merkezindeki öğrenci yurduna yerleştim.Sonraki günlerde Adana’daki günlerimin de, müziğime büyük katkılar sağlayacağını görecektim. Adana’da,her gelen sanatçıyı ve gurup konserlerini kaçırmadan izliyordum.Zeki Müren, Emel Sayın, Yaşar Özel, Adnan Şenses ve diğerleri ile ,Barış Manço, Cem Karaca, Ersen ve Dadaşlar, Fikret Kızılok, 3 Hürel guruplarını ve diğerlerini ,yaptıkları müziği yakından izleme,dinleme fırsatım oldu. Kendimi öylesine konserlere kaptırmıştım ki ertesi gün, fizik dersinden vize sınavım olduğu halde, akşam, Adana, Sular (ismi bu Adana’lı ve Adana’da yaşayanlar iyi bilir.) açık hava sinemasındaki 3 Hürel konserindeydim.O günlerde yayınlanan Milliyet” HEY” müzik dergisini ve ”SES” sinema ve müzik dergisini devamlı alarak,müzik ve sinema dünyasını yakından takip ediyordum.Yeni piyasaya çıkan şarkıları, eve dönüşte, öğrenci imkanlarım ölçüsünde plaklarını satın alıyor,Arhavi’ye gelince ,pikaba koyarak çalıyor ve gitarımla öğrenmeye çalışıyordum.1972 yazı geldiğinde ,okul vize sınavlarımızın bitmesinin ardından ,hemen Arhavi’ye döndüm.O yılda ,ben Arhavi’de yokken bir bas gitar alınmıştı.Solo gitarda yine ben , bateride ,Kani Özbaş’ın düzenli katılamaması sonucu,Turgay Özkazanç kendini yetiştirerek yerini almış, bas gitarda, kendisine gitar çalmayı öğrettiğim Sinan Baştabak ve zamanla da rahmetli Hasan Zaim yer bulmuştu. Bateri ve malzemelerimiz,Folklor Derneğine ait olduğu için o zamanki Belediye binasının (şimdiki yeni binanın yerindeydi),merdivenden çıkışta, hemen sağdaki,2,5m.x 4m. ebadındaki küçük bir odadaydı.Bir gün belediye yetkilileri,”bu oda bize lazım” diyerek odayı boşaltmamızı istedi. Gidecek yerimiz yoktu. Nihayet kendimize köhne bir baraka bulmuştuk.O baraka,şimdiki ,halen var olan Sahil Gazinosu ile, Sağlık ocağı arasında alanda, sanırım festival konserlerinin yapıldığı alan çevresinde bir yerde olan,boş ve sahibinin kim olduğunu bilmediğimiz bir barakaydı.Kapısında kilit bile yoktu.Yüklenilse yıkılacak gibiydi.Bir kilit alarak taktık,içerisini temizledik ve malzemelerimizi oraya taşıdık.Çalışmalarımızı orada yapıyorduk.Çok güvensiz bir yerdi.Bir tekme ile kapısı açılabilirdi.Bir şansımız vardı.Arhavi’de o yıllarda herkes birbirini tanıyordu.Yabanci insanlar yoktu. Hiç hırsızlık olayı olmuyordu.Öylesine ki gazinonun karşısına denk gelen yamaçta bulunan, belki de Türkiye’nin deniz manzarasına sahip tek küçük cezaevi boştu,çoğunlukla.Olsa bile, binde bir,bir jandarma ve bir mahkumun,cezaevi penceresinin hemen altındaki kanepede manzaraya bakarak keyifle oturduklarını görürdük.İşte bu güvenle malzemelerimiz o barakada,daha sonraları Sahil Gazinosu,devamlı orkestrası olunca ve gazino içindeki bir bölüme koyuncaya kadar kaldı.Barakadaki çalışmalarımıza ,zaman zaman Turgay’ın ağabeyi Cabir Özkazanç’ta katılıyor ve mikrofonu eline alıp şarkılar söylüyordu.O yaz bir solo gitar daha alındı.Şimdi Sinan Baştabak ta gurup içindeydi tam olarak.
M.Remzi Öncel – Bir de kız kaçırma olayı yaşamışsınız..O nasıl oldu?
Sedat Poyraz -Çalıştığımız sürelerde davulumuzun derisi zaman ,zaman yırtılıyordu. Gerekli malzemeleri almak için de Trabzon’a gitmemiz gerekiyordu. Bir gün, Kemal Özyurt ve ben Sedat Poyraz, Arhavi-Rize, Rize -Trabzon aktarması ile Trabzon’a gittik. Uzun sokakta bulunan bir müzik malzemeleri mağazasından,davul derileri ve gitar telleri aldık ve dönüş için yola çıktık.Trabzon -Rize minibüsünün en arka sol pencere kenarına Kemal ve ben de yanına oturduk.Yarı yolda,bir otomobille minibüsün önü kesildi.Arabadan üç kişi indi ,minibüsün kapısını aştı ve silahlarını bizlere doğrultarak,kimse kıpırdamasın dedi.Korkmuştuk.Kemal benden küçüktü, 12 yaşlarında falandı.O benden daha fazla korkmuştu sanırım. İkimiz de, ”eyvah bizi vuracaklar” diye düşünmüştük.Dertleri kız kaçırmaktı. Arabadan kızı alıp gittiler. Şok içindeydik. Yol boyunca büyük yolcular bize moral vermeye çalışmışlardı.
Kemal ile Rize’de minibüs değiştirerek,Arhavi yoluna devam ettik.İlginç bir yolculuk oluyordu.Yol boyunca arabaya inen ve binen çok renkli kişiler oluyordu.Elinde atmacası ve köpeği ile binen avcılar da dahil.Öyle esprili konuşmalar oluyordu ki,Kemal ve ben,bir süre önce gerçekleşen, silahlı yol kesme olayını,karnımız çatlayıncaya kadar gülmekten çoktan unutmuştuk.Hani küçük bir defterimiz olsa,yol boyunca minibüste yapılan konuşmalardan bir fıkra kitabı kolayca oluşurdu.İkimiz için de unutulmaz bir yolculuktu.
M.Remzi Öncel – Kemal Özyurt henüz orkesrada değil o zaman..Öyle mi ?
Sedat Poyraz – Kemal Özyurt henüz okestrada yoktu. Basit yöntemlerle ilk gitar öğretmeni ben olmuştum. Sinan Baştabak’ın olmadığı bir dönemde, gurupta gitarda yer almış, Sinan döndüğünde de ,yerini ona bırakmak zorunda kalmıştı. Bana dert yanıyordu.Tekrar gurupta, yerine geçmek istiyordu. Ben Sinan’ın ondan büyük ve şu anda o yerin sadece onun olduğunu, onu guruptan çıkarıp, yerine kendisini geçirmemin mümkün olmadığını, bir gün mutlaka , gurupta hakettiği yerini alacağını söyleyerek teselli etmeye çalışmıştım .Üzülmüştü. Hüngür hüngür ağlıyordu. Ben de üzülmüştüm ama yapacak bir şey de yoktu.Sinan arkadaşım gurubumuzun bir elemanıydı. Çaldığı enstrümanın asıl elemanıydı. Kemal sonunda ikna olmuş gibiydi. Ama kuşkusuz çok üzülmüştü ve de bize kızgındı. Kendisi de bu olayı asla unutmamaktadır. Belki de o günkü olay ,onun çok iyi bir müzisyen olması ve sonraları gurubun en iyi müzik yapan elemanı olması ve gurup dağıldıktan sonra da, bir süre daha orguyla müziğe devam etmesinde itici güç olmuştur diye düşünüyorum. Artık Turgay Özkazanç Bateride, ben Sedat Poyraz solo gitarda,Sinan Baştabak Ritm Gitarda, rahmetli Hasan Zaim bas gitardaydı .Solistimiz de Cemal Kurdoğlu idi.Zaman zaman, Cabir Özkazanç aramıza katılarak,özellikle Barış Mançonun söylediği ”Gamzedeyim Deva Bulmam” şarkısını düğünlerde seslendiriyordu. Rüzgar Mehmet’te (Soyadını bilmiyorum.Rahmetli olmuş) Cem karaca şarkılarını okuyan solistimizdi. 56 model, taksi olarak kullandığı Chevrolet marka bir otomobili vardı. Uzak düğünlere , onun otomobilinin bagajına malzemelerimizi koyarak koyarak gidiyorduk.Tabi ki o da ,Cemo yorulduğunda mikrofona geçiyordu .
Hasan-Sedat-Rüzgar Memmet-Kemal
M.Remzi Öncel – Gecelerde hoş olmayan olaylar oluyor muydu?
Sedat poyraz – Olmaz mı? Bir gece Fındıklı’nın bir köyüne, düğüne gitmiştik. Çay alım yeri binasının üst salonuydu. Düğün neşeli gidiyordu. 23:30 civarlarına gelmişti. Düğün sahibi ile anlaşmış, bu sıralarda çalmayı bırakıp, Arhavi’ye dönecektik. Düğündeki sarhoşlar artmıştı. ”DERULE” şarkısını çalarken öyle tepiniyorlardı ki, üstümüze gelip bize devamlı çarptıklarından, neredeyse geri çekilmekten duvara yapışmıştık.Şarkı bitiyor,tekrar istiyorlardı .”DERULE” yi belki on kez arka arkaya çaldık.Gece yarısı olmuştu. Çalmayı bırakıp ayrılmak istediğimizde, bıçaklar çekilip,saldırıya uğradık. Sarhoşlar,tekrar çalacaksınız diye ısrar ediyordu. Düğün sahipleri araya girerek bizleri kurtardılar.Aceleyle eşyalarımızı toplayıp,Rüzgar Mehmet’in şöforlüğünde ,56 model Chevroletiyle gazlayıp oradan kaçtık.
(Ayaktakiler) Sedat-Cemo-Turgay (Çökenler) Sinan-Hasan-Kemal
M.Remzi Öncel – Adana’dan Arhavi’deki müzik olaylarını takip edebiliyormuydun?
Sedat Poyraz – 1972-1973 kış sezonunda,Kemal’in anlatımına göre gurupta dağılmalar ve yeni oluşumlar olmuş. Arhavi’de kalan arkadaşlarımız,”DİRİLİŞ” adlı bir gurup oluşturmuşlar. Kemal Özyurt,Turgay Özkazanç ve Hasan Zaimden oluşan bu gurup,1973 yaz başlarında dağılmış ve önceki gurup”Ciha Dağı Efsanesi” kaldığı yerden yaşamına devam etmiş. Kış dönemlerinde, okulumda ,Adana’da olduğumdan, dönüşümde olanlardan hiçte haberim olmuyordu. Kaldığımız yerden devam ediyorduk.
Artık Arhavi Belediyesine ait bateri Belediyeye iade edilerek,Ankara 19 Mayıs Mağazalar iş merkezinden,Arkadaşım Mehmet Celayir’in Akara’da yaşayan bir akrabasının yardımı ile, dışı beyaz sedef kaplamalı,iki büyük çanlı güzel bir bateri alınmıştı.
Bateri alındığı dönemlerde de ikinci el,sanırım Hopa orkstrasından,”LENDER’ marka gitar amplifikatörü alınmıştı. Yaz dönemi, çoğunlukla Sahil Gazinosu açık hava bölümünde düğünler devam ediyordu.Kardeşim Kenan Poyraz ve Cengiz Kurdoğlu henüz aramıza katılmamıştı.Cengiz’inzama zaman tef çalarak bize eşlik ettiğini çok iyi hatırlıyorum.
Arkadaşım Ali İmdat Özçakmak,gurubumuzun elektrik ve tesisat işleri ile de ilgilenerek aramızda oluyordu.Sinan Baştabak arkadaşım,kendisine bir org almıştı.Düğünlerde ,bazan kullanılıyordu.Benim hatırladığım kadarıyla, 1974 yazı da, öncekilerde olduğu gibi düğünlerle, herhangi bir problem yaşamadan geçmişti.Okulumdan da mezun olmuştum . Artık bir öğretmendim.Okulda olduğum dönemlerde, haziran sonu gibi Adana’daki okulumdan gelip, Eylül ortası gibi tekrar okuluma dönüyordum.Yani 2,5 ay gibi bir yaz dönemi ancak Arhavi’de olabiliyordum. Arhavi’de olmadığım süreler içinde ,neler olduğunu, kimlerin gurup içerisinde yer aldığını,ayrıdığını,ne gibi tartışmalar yaşandığını bilmiyorum.Bildiğim tam bir şey var.1974 yazında bu kez solo gitarda KEMAL ÖZYURT , ritm gitarda ben SEDAT POYRAZ, bas gitarda HASAN ZAİM, bateride TURGAY ÖZKAZANÇ vardı. Solist de ( Cemo) CEMAL KURDOĞLU idi.
Kardeşim KENAN POYRAZ ve CENGİZ KURDOĞLU bu son beşli içerisinde değildi. Elbette kış dönemlerinde gurupta yer almış olabilirler. Bu konuda tam bilgim olmadığı ve hata yapmamak için bir açıklama yapamıyorum. Bu konularda en doğru bilgileri, yaz ,kış Arhavi’de kalanlar,özellikle, Kemal Özyurt, Turgay Özkazanç, Cemal, Cengiz Kurdoğlu kardeşler ve Kenan Poyraz, Ali İmdat Özçakmak arkadaşlarım daha doğru bilgilere sahiptirler diye düşünüyorum.
Nihayet, 1969 yılının temmuz ayında, İstanbul’da gitarımı satın alarak, Arhavi’ye getirerek başlayan” CİHA DAĞI EFSANESİ ” orkestrasının doğuş hikayesi,benim açımdan 1974 yaz sonu , bir düğünle veda jübilemi yaparak, gurubuma ve arkadaşlarıma, gurup elemanı olarak ebediyen veda edip ayrılarak ve ilk görev yerim Giresun’a giderek sahilde bulunan bir okulda, Öğretmenlik mesleğime başlamamla bitmişti.
Benden sonra gelişen teknoloji ve çevre ilişkileri ile CİHA DAĞI EFSANESİ orkestrasının zamanla daha da geliştiğini, çevre ilçeleri aşarak, illerden de çağrılan, aranan bir gurup haline geldiğini hepimiz biliyoruz.
Kuruluşunda büyük emeğim olan ve gurur duyduğum ”CİHA DAĞI EFSANESİ” Arhavi tarihinde hep bir” EFSANE” olarak yaşayacaktır.
M.Remzi Öncel – Çok teşekkür ederim..
Comments are closed.