Rize İdare Mahkemesi, Eylül 2014 tarihinde ‘can suyu hesabının hileli’ yapıldığı ve 7 ayrı noktada ‘hukuka aykırılık’ bulunduğu tespitiyle iptal ettiği “Kavak I-II Regülâtörleri ve HES” projesi hakkında yeniden verilen “ÇED Olumlu Kararı”ni ikinci kere tekrar iptal etti. Mahkemenin kararı, çevreye verilebilecek olası zararı tespit etmek ve denetlemekten sorumlu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verdiği “ÇED Olumlu Kararı” ndaki usulsüzlüğü da ortaya çıkarmış oldu.
Mahkemenin birinci iptal kararına itiraz eden firmanın, itiraz sonucunu beklemeden yeniden hazırladığını iddia ederek Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunduğu ÇED raporu sonucunda verilen ikinci Çevresel Etki Değerlendirme Olumlu (ÇED) kararını da hukuka ve mevzuata aykırı bulan Mahkeme, “ÇED sürecinin en baştan başlatılması gerektiğine” hükmetti. Rize İdare Mahkemesi’nin 10 Temmuz 2015 tarihinde verdiği kararında, davacıların tüm itirazları yerinde bulundu.
ÇEVRE BAKANLIĞININ, ÇEVRE SORUMSUZLUĞU ORTAYA ÇIKTI!
Rize İdare Mahkemesi’nin bu kararı, mahkemelerin verdiği iptal kararının çevreye verilecek zararın ölçümü ve denetiminden sorumlu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, mahkemelerin verdiği iptal kararlarını dikkate almadığı ve yasal sorumlulukların yerine getirilmediği, Mahkemenin ilk ipral kararının içeriği gereğince, ÇED sürecinin en baştan başlaması gerekirken Bakanlığın 2009/7 sayılı genelgesi gereğince dürecin ortasından başlatılması da mahkemece uygun bulunmadı.Mahkeme bu şekilde adeta adet yerini bulsun şeklinde verilen ÇED olumlu kararlarının, şirket çıkarlarına hizmet eder nitelikte olduğu gerçeğini de ortaya çıkarmış oldu.
“BAKANLIKĞIN 2009/7 SAYILI GENELGESİNE UYGUN DEĞİL”
Açılan iptal davasında, Kavak HES projesi ile ilgili olarak 2014 yılı Eylül ayında Rize idare Mahkemesinde verilen iptal kararının yedi ayrı noktada hukuka aykırlıklar tespit ettiği belirtilmiş ve bu şekilde verilen bir iptal kararından sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın iptal kararının ancak kismi ve sonradan giderilebilir eksiklikler içermesi durumunda uygulanabilecek 2009/7 sayılı genelge kapsamında ÇED sürecinin ortasından başlatılamayacağı ileri sürülmüştü.
Mahkeme kararında bu iddiayı haklı buldu ve kararında “dava konusu 16/03/2015 tarih ve 3830 sayılı Çed Olumlu Kararına ilişkin Çed sürecinin en baştan itibaren başlatılması gereken nitelikte bir Çed süreci olması karşısında anılan Çed sürecinin en baştan başlatılmaması nedeniyle dava konusu ÇED olumlu kararında bu yönüyle de hukuka ve mevzuata uyarlık nulunmamaktadır” denilerek Bakanlığın usulsüz işlem yaptığını belirledi.
“İNCELEME DEĞERLENDİRME KOMİSYONU USULSÜZ TOPLANDI”
ÇED olumlu kararını veren kurum olması nedeniyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na karşı açılan davada Mahkeme, söz konusu bakanlığın kendi genelgesine uymamasıa ilave olarak “Çed Yönetmeliği” ne de uymadığını tespit ederek yapılan usulsüzlüğe şöyle dikkat çekti:
“Bakanlık bünyesinde İnceleme Değerlendirme Komisyon toplantısının yapıldığı 21.11.2014 tarihinde komisyona katılan üyelere ilişkin tutulan tutanaktan, üyelerin salt çoğunluk ile toplantıya fiilen katılmadığı, toplantıya katılmayan üyelerin yazılı görüş bildirmek
suretiyle toplantının şekillendirildiği görülmektedir. Bu durumda, ilgili mevzuatı uyarınca usulüne göre toplanmayan İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu kararına binaen tesis edilen dava konusu 16.03.2015 tarih ve 3830 sayılı ÇED Olumlu Kararında usul yönünden sakatlık bulunduğundan dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmamaktadır.
Davanın avukatı Yakup Okumuşoğlu, “Bu karar Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, verdiği çed olumlu kararının kaçak olduğunu ortaya çıkarmıştır. Çıkarttıkları 2009/7 sayılı bir genelgenin uygulanması ile Çed yönetmeliği hükümlerinin bertaraf edildiği, faaliyetin çed sürecinden kaçırıldığı verilen bu karar ile ortaya çıkmıştır. Mahkemelerce iptal edilen çed kararlarından sonra onlarca çed sürecinin aynı genelge kapsamında yürütüldüğü düşünüldüğünde bakanlığın bu şekilde verdiği onlarca çed olumlu kararının hukuksuzluğu da gündeme gelmiştir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının esas görevi, doğal çevreye zarar verilmemesini sağlamaktır. Diğer yandan yapılmasında kesin bir zorunluluk olması halinde ise her türlü tedbiri ve bilimsel çalışmaları yaparak ya da yaptırarak çevreye olabilecek zararları minimuma indirildiğini teminat altına almak ve bu şekilde kamu yararındaki dengeyi gözetmektedir. Görev, ”Her ne olursa olsun yatırımcının önünü açmak” değildir. Bu anlayış mutlaka değişmelidir. Bakanlık tesis ettiği işlemlerde , “dava açılmadıkça işlem geçerlidir” yaklaşımından vaz geçmelidir. Hukuku gözetmelidir, hukuk devleti olmanın gereğini yapmalıdır. “Ben yaptım oldu, iptal edilene kadar geçerlidir” kararlarına dayalı yapılan uygulamalar sonucu maalesef her gün “çevre suçu” işlenmiş, insanlar ve tüm canlılar mağdur edilmiştir. Konu hakkında tazminat davalarını da gündeme getireceğiz. “ dedi.
Comments are closed.