Yazan : Mehmet Remzi Öncel
Antik çağda Arkhabis adı ile bilinen Arhavi’nin Athene (Pazar) ile Gönye arasında bir köy olduğu bilinmektedir.
Yunanca Arkhaios yani eski köy (eski viçe) anlamında olan Arhavi adı Osmanlı döneminde de Lazcaya uyumlu hale sokulup Arhava (Arhave) (eski mevki) şekli ile kullanılmıştır.
Arhavi halkının antikçağdan itibaren bu yörede yaşayan en eski yerli halk olduğu bilinmektedir.
1554 yıllarında 54 hane ve 12 şahsın hırıstiyan olduğu Arhavi merkezinde 5 hane ve 1 şahsın müslüman olduğu görülmektedir.
Daha sonraları Arhavi, Osmanlı kayıtlarında kaza olarak geçmekte, Nefs-i Yagobit, yani şimdiki Kavak Köyü de tümü hırıstıyan olan toplam 68 haneden oluşan bir nahiye yapısında idi.
Arhavi kazası bu dönemde şimdiki coğrafik konumundan çok farklı olarak daha geniş bir yerleşim yeri olarak karşımıza çıkmaktadır.Çünkü Gare, (Ğere) şimdiki adı ile Işıklı’dan, içinde Viçe (Fındıklı) ve Sumle (Sümer Köyü) nün de bulunduğu ve Kıse (şimdiki adı ile Hopa-Sugören Köyü) ne kadar olan tüm nahiyelerin Arhavi sınırları içerisinde olduğu, kendisin de Gönye sancağına bağlı bir kaza olduğu bilinmektedir
Kanuni Sultan Süleyman döneminde 2 kale , 2 mescidi bulunan Arhavi’de bu dönemde 49 köy mevcut olup, köylerde yaşayan 3070 neferin olduğu ve bunların 310 nunun müslüman, 2659 unu da yine hırıstiyan idi.
M.Ö. 200-400 yıllarında deniz ulaşımının denetimi için Cenevizliler tarafından kurulduğu düşünülen Arhavi Ciha’sın da Osmanlı döneminde 30 askerin görev aldığı ve günlük 144 akçe maaş aldıkları ve kale içinde çoğunlukla kurutulmuş bitki ve tuz stoku bulundurulduğu Osmanlı kayıtlarında mevcuttur..
Halkın bu dönemdeki geçim kaynağı kıyı bölgelerinde balıkçılık ve kendir üretimi ( iskemle ve halat yapımı için ) şekli ile olup iç kesimlerde tarım ve hayvancılık yapılmakta idi.
Şehir merkezinde meslek olarak ağaç işçiliği, bakırcılık ve kuyumculuk çok revaçta idi. Arhavili inşaat, çatı ve dülger ustaları çok tutulduğundan bu yöre insanları ilkbaharlarda çalışmak için ta Rusya’ya kadar giderlerdi.
Arhavi halkının tümü ile müslüman olması 1869 yılına kadar sürmüştür. Müslümanlığı geç kabul etmelerinden dolayı yönetimce çoğu kez cezalandırılan ilçemiz bu dönemlerde daha önce nahiye olarak kendisine bağlı olan Hopa’ya bu sefer kendisi nahiye olarak bağlanmış ve Hopa ilçe olmuştur.
1936 yılında Hopa ilçesinin Artvin’e bağlanmasının doğal sonucu olarak Arhavi de Artvin’e bağlanmıştır. Arhavi’nin tekrar ilçe olması 1954 yılına rastlamaktadır.
Kapistre deresinin ıslahı yapılmadan önce dere yatağı, şimdiki Çaykur Çay Fabrikası yanından denize ulaşıyordu. Bu nedenle Kale Mahallesi tarafından bir, Musazade Mahallesi tarafından da bir olmak üzere iki şehir merkezi bulunuyordu. Bu çarşı merkezlerine Melen Noğa ve Molen Noğa adı verilmekteydi.
Musazade Mahallesi tarafında oturanlar Kale Mahallesi tarafına ayrıca Lağata da diyorlardı. Lağata genellikle gemici kahvehanelerinin bulunduğu yerlerdi. 1950 yılında yapılan asma köprü öncesi dere geçişi ulaşımı ağaç köprüler yada kayıklarla yapılıyordu. Arhavi ilçesi merkezinde (şu anda mevcut olan Çarmıklı Eğitim ve Kültür Merkezinin olduğu yerde) ve Yakovit Köyü yakınlarında olmak üzere ilçede iki medrese bulunmaktaydı.
1. Dünya savaşı sonunda Ruslar tarafından Gürcistan topraklarıdır bahanesi ile işgal edilen Arhavi ilçesi Lenin’in Rus askerlerini geri çekmesi ile Türkiye sınırları içinde kalmıştır.
Arhavi köylerinde ise yerleşim merkezi önceleri Balıklı- Ulukent ve Ortaköy’dur. Diğer köyler bu iki bölgeye bağlı mezralardı .Şehir merkezinin mezarlığı Kale Mahallesinde ( şu anki Ertuğrul Kurdoğlu İlköğretim Okulu arkası) idi. Köy cenazeleri bile buraya defnedilirdi. Burada 200, 300 yıllık mezar taşlarına rastlamak mümkündür. Şehir merkezinden köylere kullanılan Cumhuriyet Mahallesine giden ( Kuyu cıvarından geçen) yoldu.
Takalarla yapılan ticaret ulaşımı genellikle Trabzon iline yönelikti. Az da olsa Giresun ve Samsun’a da ticaret amacı ile Arhavi’li takalar (gemiler ) gitmekteydi. ( Samsun’ a genellikle çift direkli gemiler gidermiş.)
Arhavi’ de ilçe merkezinde bilinen en eski laz sülalesi “Cordan” lardır. 1900 yıllarda binalarda kullanılan malzemelerin, İtalya, Romanya ve Marsilya malı olması o dönemlerde bu bölge insanlarının Avrupa ile bir şekilde ticari ilişkileri olduğunu gösterir.
Kalasimamoğlu Mehmet kaptanın ( Özkazanç sülalesinden) yine o dönmelerde ticari ilişkiler devamında Romanya’ya yerleştiği ve orada imamlık yaptığı ve ardından birkaç Arhavi’li ailenin de Romanya’ya yerleştiği ve kerestecilik yaptıkları bilinmektedir.
Arhavi Çay fabrikası ile Kapistre Deresi arası yer yer bataklık olması nedeni ile 1900 lu yıllarda ilçede yoğun sıtma hastalığı görülmüş ve 1905 yılında zamanın Rize valisi ” Deli Hurşit” bu bataklıklar kurutulmuştur.
Osmanlı döneminde askeri kışla olarak kullanılan ve sonrasında Cumhuriyet döneminin ilk okulu olan bina şuanki adliye binasının tam karşısında deniz kıyısında idi. Hatta okulun giriş kapısı denize bakmaktaydı. Okulun arka tarafında bir selvi ağacı ve altında şadırvan bulunuyordu. Selvi ağacı ise günümüze kadar korunmuş ve şuan eski Hopa yolu üzerine durmaktadır.
Arhavi ilçesi imara açık ilk yerleşim şekline ise 1960 yılında kavuşmuştur.
Kaynaklar: M.Remzi Öncel “Nazım Özyurt ile söyleşi”
Özhan Öztürk “Pontus”
Comments are closed.