Anadolu’yu Vermeyeceğiz sloganıyla organize edilen Büyük Anadolu Yürüyüşü’nün ilk ayağı 2 Nisan tarihinde Artvin’den başladı ve kervan Arhavide bir basın açıklaması yaparak Rizenin Fındıklı ilçesine doğru yoluna devam etti.. Doğaya ve canlı yaşamına zarar veren tüm yatırımların durdurulması için yola çıkan yürüyüşçüler Arhavi girişinde bir gurup doğa sever tarafından karşılandılar.Basın açılaması sonunda ilçe çıkışına kadar Arhavililerin eşlik ettiği kervan da sık sık “ ANADOLUYU VERMEYECEĞİZ” sologanı atıldı.
Vadilerinden, köylerinden, şehirlerden yola çıkarak Ankara’ya doğru hareket edecek ekipler yol boyunca Anadolu doğasında yaşanan doğa katlimamını anlatacak.
Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı’nın derhal geri çekilmesini hedefleyen Büyük Anadolu Yürüyüşü, Anadolu’nun tüm akarsularının satılmasına neden olan ve sayısı dört bini bulan HES ve barajların durdurulmasını istiyor.
Yürüyeceklerin diğer talepleri arasında dağları yok edecek olan 40 binin üzerindeki madenin iptali, nükleer enerji projelerinin durdurulması, 2B gibi ormanları yok edecek yasa tasarısının derhal geri çekilmesi yer alıyor.
“Yaşamak için yürüyoruz”
Büyük Anadolu Yürüyüşü’nün Artvin ve Doğu Kareniz Kolu adına yürüyüşle ilgili açıklama yapan Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan, “Doğayı dikkate almadan yürütülen kar odaklı kalkınma politikalarının Anadolu’yu hızla uçuruma doğru sürüklediğini belirterek şunları söyledi:
“Doğanın kadim bilgisini, bilimi, kamu vicdanını ve hukuğu tanımdan hayata geçirilmeye çalışılan HES’ler, madenler, ormanların satılması ve nükleer santraller gibi bir çok uygulama, sadece zengin Anadolu doğasını değil, insan yaşamını da tehdit eder bir noktaya ulaşmıştır. Bizler, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan doğamızın varlığını, sağlıklı ve mutlu bir yaşamın birinci şartı olarak görüyoruz.
Var olan idari sistemin, taleplerimizi karşılayacağına dair artık inancımız kalmadığından; halk olarak bu gidişe dur demek ve kendi yaşam hakkımızı savunmak için ayağa kalkıyoruz; Ankara’ya yürüyoruz. Ve taleplerimiz yerine getirilene kadar geri dönmüyoruz. Doğa vicdanına sahip herkesi, siyasi görüş, dil, din ve ırk ayırt etmeden bu hareketi desteklemeye çağırıyoruz.”
Yürüyüşçülerin yaptığı basın açıklaması da aynen şöyle;
Değerli Basın Mensupları…
Biz, Anadolu insanları Nisan 2011’de köylerimiz, kasabalarımız ve şehirlerimizden çıkarak Ankara’ya yürümeye karar verdik.
Bu yürüyüşün ilk adımlarını dün Artvin’de attık.Bugün Arhavi’de devam ediyor. Yol boyunca kervanımıza katılımlar gerçekleşecek.
Yürüyüş, 7 farklı koldan hareket edecek gruplar Mayıs ortasında Ankara’da buluşacak.
Çünkü binlerce yıldır insan uygarlığının beşiği olan Anadolu, bugün eşi görülmemiş bir yıkımla karşı karşıya. Ancak kamuoyu, bu büyük yıkımın farkında değil.
Su fakirliği sınırındaki ülkemizin bugüne kadar özgürce akan tüm nehirleri 49 yıllığına HES şirketlerine satıldı. Yazın kuruyan dereler de dahil olmak üzere sularımızın tamamı, alınır – satılır ticari bir mal haline getiriliyor.
Dereler borular ve tüneller içine hapsedilip kontrolü şirketlere terk ediliyor.
Dağlarımız maden şirketleri tarafından parsellendi, delik deşik oyuluyor. Geleceğimiz, nükleer ve termik santrallerin tehdidi altında.
Feryadımızı duyan yok. Binlerce yıldır ekip biçtiğimiz yerli tohumlar, yok olmaya başladı. Ormanlarımız, parça parça kesiliyor.
Bu yıkım sonucunda, tüm insanlığın ortak mirası, dünyanın en eski yerleşim yerleri sular altında kalıyor. Sayısız hayvan ve bitki türünün nesli tükeniyor.
İnsanımız, doğduğu bereketli topraklarda artık doyamıyor. Köyünü, ata toprağını terk ediyor. Binlerce insan şehirlere göç ediyor ve kadim Anadolu kültürleri birer birer yok oluyor. Hızla kalabalıklaşan şehirlerimizde yaşamak her geçen gün daha da zorlaşıyor, maddi ve manevi bedeli artıyor.
Yalnızca bir avuç insanın menfaatini gözeten bu kapitalist düzen; doğayı, insanları ve kültürümüzü hiçe sayarak Anadolu’nun dört bir yanını işgal etmeye devam ediyor.
Bu toprakları yönetenler, bu yıkıma karşı çıkanların çığlığına kulak tıkıyor. Anlıyoruz ki, onların gözünde feryadımızın hiçbir değeri yok.
Bu nedenle biz, Anadolu insanları, Anadolu’yu yaşatmak için kendi halk irademizi kullanmaya karar verdik. Birleşiyoruz!
Vicdan sahibi herkesle buluşarak yedi ayrı koldan, Anadolu’yu arşınlıyoruz ve nehirler gibi akarak Ankara’ya yürüyoruz. Geçmişe olan saygımız ve çocuklarımızın geleceği için, doğanın hakları ve yaşam hakkımız için yürüyoruz.
Doğamızı ve yaşam alanlarımızı katleden projeler durdurulana kadar geri dönmüyoruz.
Hiçbir dil, din, ırk ve siyasi görüş ayrımı gözetmeden, tüm Anadolu insanlarını ve dünya insanlığını bu yürüyüşe katılmaya davet ediyoruz.
Bu doğrultuda taleplerimiz şunlardır:
1. Doğayı bir meta olarak gören kalkınma modeli terk edilmeli, ‘doğa anamızın yaşama hakkı’ anayasal güvence altına alınmalıdır.
2. ‘Her insan doğduğu yerde doyabilmeli’ ilkesinden yola çıkarak, kırsalda yaşayan insanların büyük kentlere göçünü engelleyecek ve geleneksel yaşam biçimlerimizi destekleyecek düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
3. Kırsal yaşamımızı, kültürel mirasımızı ve biyolojik çeşitliliğimizi tehdit eden, kâr hırsıyla hazırlanmış hidroelektrik santral (HES) ve baraj projelerinin tamamı durdurulmalıdır. Bugüne kadar yapılmış uygulamaların doğal alanlarımız üzerinde yarattığı yıkımı giderecek çalışmalar acilen başlatılmalıdır.
4. Ormanlarımızın yok olmasının önünü açacak 2B yasal düzenlemeleri derhal geri çekilmeli, ormanların özelleştirilmesine dair hazırlıklar durdurulmalıdır.
5. Ne koruma alanlarını, ne tarım alanlarını ne de canlı yaşamını dikkate alan madencilik faaliyetleri durdurulmalı, bu faaliyetlerin ekosistem üzerindeki etkisi göz ardı edilerek verilmiş tüm maden ruhsatları iptal edilmelidir.
6. Toprakların verimsizleşmesine, temel geçim kaynağı tarım olan köylünün yoksullaşmasına ve su kaynaklarının aşırı kullanımına neden olan yanlış tarım politikaları terk edilmeli; tüm tarımsal faaliyetlerde doğanın dengesini gözetilmeli ve doğru yerde doğru ürün ilkesi benimsenmelidir.
7. Tüm canlı yaşamını tehdit eden hibrit tohumların, GDO’lu ürünlerin ve üretimde kullanılan her türlü kimyasal maddenin kullanımı durdurulmalıdır.
8. Bizden önce bu topraklarda yaşamış onlarca uygarlıktan günümüze miras kalan Hasankeyf gibi nice kültürel zenginliğimizi tehdit eden projeler ve uygulamalar derhal durdurulmalıdır. Sadece bize değil tüm insanlığa ait bu değerler itinayla korunmalı, gelecek kuşaklara en iyi şekilde aktarılması için gerekli çalışmalar acilen başlatılmalıdır.
9. Sosyal ve ekolojik maliyeti gözardı edilerek planlanan ve şehirlere daha büyük göç dalgalarının gelmesine yol açacak otoyol, köprü ve konut projeleri durdurulmalı, karbon salınımını azaltacak demiryolu ulaşımı geliştirilmeli ve yaygınlaştırmalıdır.
10. Var olanlara her geçen gün bir yenisi eklenen, doğaya verdikleri zarar tartışılmaz termik santraller ve nükleer santral yatırımları derhal durdurulmalıdır.
11. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın izniyle, doğayı yok eden şirketler tarafından finanse edilen özel firmalar tarafından hazırlanan ÇED raporları ve buna izin veren ÇED Yönetmeliği derhal iptal edilmelidir. Doğanın hassas dengesi, kamuoyu vicdanı, sivil toplum kuruluşları ve yerel halkın kanaatinin dikkate alınmadığı hiçbir projeye onay verilmemelidir.
12. Tüm koruma alanlarını ticari yatırımlara açan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı geri çekilmeli, Yenilenebilir Enerji Kanunu derhal iptal edilmelidir. Var olan koruma alanlarının statüleri güçlendirilmeli; biyolojik çeşitliliği korumak için önemli doğa alanlarına hızla koruma statüsü kazandırılmalıdır.
13. Özel şirketlerin ve kamu kurumlarının doğayı katletmesinin önünü açan ‘kirleten öder’ mantığı ve uygulaması terk edilmeli, doğaya zarar verenlerin ağır cezalara çarptırılmasını öngören yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
14. Yaptığı yatırımlarla doğanın dengesine müdahale eden icracı bir kuruluş niteliğindeki Devlet Su İşleri (DSİ) ile doğayı korumakla yükümlü Çevre ve Orman Bakanlığı’nı aynı çatı altında birleştiren yapı derhal değiştirilmelidir. Çevre ve Orman Bakanlığı, şirketlerin çıkarlarını savunmak yerine; asli görevi olan, doğayı koruma görevini yerine getirmelidir.
Kendini doğaananın sahibi değil bir parçası olarak gören bizler; içinde var olduğumuz doğayı ve onun hassas dengesini tehdit eden, yukarıda sıraladığımız ilkeleri ve talepleri karşılamayan, ulusal veya uluslararası yasa, sözleşme, antlaşma ve bunlarının uygulamalarının tümünü reddediyoruz.
Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan doğamızın kadim dengesini, sağlıklı ve mutlu bir yaşamın birinci şartı olarak görüyoruz.
Var olan idari sistemin taleplerimizi karşılayacağına dair inancımız kalmadığından halk olarak bu gidişe dur diyor parçası olduğumuz doğaanamızın haklarıyla birlikte kendi yaşam hakkımızı savunmak için ayağa kalkıyoruz.
Bugün itibarıyla vadilerden, köylerden, kasabalardan, şehirlerden yola çıkıyor, 40 gün yol alacak kafileler halinde Ankara”ya yürüyoruz. Ve taleplerimiz yerine getirilene dek geri dönmüyoruz.
Doganın hassas dengesini korumanın, insan olarak vicdani sorumluluğumuz olduğunu düşünen herkesi bu hareketi desteklemeye çağırıyoruz.
ANADOLU”YU VERMEYECEĞİZ!..