İlçemizin hem doğal ve hem de sosyal yapısının iyiye ve güzele doğru olan farklılığı her zaman gurbetçi insanlarımız için bir özlem, bir sevda ve bir nostalji olmuştur..İşte uzun yıllar memleketine gelememiş bir kardeşimizin Arhavi’nin güzel köylerinden ,Potocur Köyü ile ilgili memleket kokusu satırları….
“Merhaba,bir yaz daha geldi geçti Bir Arhavili olarak 16 yıl memlekete gidememenin verdiği özlem sonunda,bu yıl köyümüze gitmek kısmet oldu.Önce Trabzon ve Uzungöl gezimizden sonra,yıllardır Karadeniz’i merak eden eşimle Arhavi yoluna düştük otogardan.
O gece Arhavi’ye vardığım o geç saatte bile çok eskilerde kalan hatıralar canlandı zihnimde.Hele ki ertesi gün köye çıkan minibüsü bulmak için çarşıda dolaştığımız saatler..Burnuma gelen çay kokusu,bol bol Lazca çocukluğumdan 1997’ye kadarki tüm memlekete gidiş gelişlerimizi hatırlattı.
Annemle otobüsten iner inmez minibüs durağına gider,eşyalarımızı bırakır,etrafta biraz dolaşırdık.Bu sefer de öyle oldu,maalesef Arhavi merkezi çok bilmediğim için midir nedir,ufak tefek alışveriş yapıp minibüsü beklemeye koyulduk.Tam 16 yıldır geçmediğim yollardan geçecek olmanın verdiği heyecanı hissettim.
Harika bir doğa yolculuğu da bizi bekliyordu ayrıca.Önce uzunca dümdüz bir yol,sonra Çifteköprü,sonra da yokuş yukarı tırmanış..Tulum sesi eşliğinde gitmek zaten her zaman eğlenceliydi.Çocukluğumda daha kötü olan yoldaki uçuruma düşmek korkusunu düşünüp gülümsedim.Dere sesi,yemyeşil doğadan gelen orman kokusu,minibüsün peşinden havlayarak koşan köpek,yol kenarında otlayan inek..Her şey her şey geçmişten kopup gelen bir parça gibiydi,sanki bazı şeyler çok değişmiş ama bazıları hiç değişmemiş gibi..
Yola beton döküldüğünü fotoğraflardan görmüştüm,Eskiden 2.5 saate yakın sürede vardığımız köye 45-50 dakikada ulaşmak,işte bu adeta mucize gibiydi. Annem sevinçle karşıladı bizi.Meğer çayın son günüymüş.Herkes yorgun sayılırdı.Sabah 5’lerde kalkılır bizim oralarda çay zamanı.Büyük gayretlerle ve yardımlaşmayla çaylar toplanır.Birkaç gün geçmeden tarlaya şuraya buraya gitmeye başladık.Mısır armut elma topladık.Evin arkasındaki derenin muhteşem şırıltısını müziğini dinledik bol bol.
Bir gün de yaylaya çıktık,kamyonla yaylaya çıkmak da hiç unutamayacağım türden bir macera oldu doğrusu.Yol eski köy yolumuz gibi sayılırdı,gayet sarsıntılıydı ama yine de çok sevindim bu yola da. Eskiden 7-8 saaate yaya gittiğimiz bir yol da teknoloji vesilesiyle ne kadar kısalmıştı.Yayla çocukluğumdaki gibi dumanlıydı,ama olsun yaylaya da biraz duman yakışır.Biraz açılınca çok şükür etrafı gördük,resimler çektik.Dedemin konağına gittik,anılar yine canlandı gözümde.Ne çok hatıram vardı bu konakta! Ateşe dönüp ısınmaya çalışırken sırtımızın donduğu,kuzenlerimizden dinlediğimiz yabani hayvan hikayeleriyle korktuğumuz, sonradan alıştığımız sert isir yataklarında uyumaya çalıştığımız günler geceler..Taze praska kokusu,dedemin atı Koşina,süt makinasının sesi,yan konağın sürekli anıran eşeği,daha neler neler..
Bir saat kadar bizim yaylada geçirdikten sonra Mağara düzlüğüne çıktık.Epey esintili ve yağmurluydu,yayla çayı topladık, Hopalılar’ın ineklerini gördük,bize doğru havlayarak gelen köpekten kaçtık. Yolun sarsıntısı ve soğuktan dolayı bir günü hasta geçirdim ama köyümüzün güzel havasının vesilesiyle çabuk kendime geldim.İlerleyen günler de alabalık,armut,mısır,elma vs ile geçti.Ha bi de terk edilmiş çaylıkların devasa boyutlara ulaşmış dikenlerini temizlemekle.Bu işin ellerimdeki izlerini hala taşımaktayım.Bu arada çiçek fotoğrafları koleksiyonuma yenilerini kattım,köyümün ve yaylamın çiçeklerini çektim bol bol.
Köyden ayrılış günü geldi çattı,gece ağladım.Sabah bir süre beklediğim minibüs yaklaştıkça ayrılık vaktinin gelip çattığını acıyla hissettim.Üzülsek de yola düşmek mecburidir bazen hayatta.Binbir yaşanmışlık ve anıyla tekrar yollara düştüm.Kısmet olursa inşaallah bir daha yaşarız bu güzellikleri diye düşünerek veda ettim güzel köyüme.”
Saadet Fitoz Açıkalın
Comments are closed.