Resim dersinde “bir peyzaj çalışması ” diye konu verildiğinde öğrencilerin çoğu tepelerden başlayıp, derenin yanında semer çatılı bir ev çizimi ile başlarlar çalışmalarına. Çoğu çocuklar, perspektifini vermekte zorlandığı dereyi dağın eteklerine kadar detaylı göstermeye çalışır.. Doğayı deresiz, dereyi susuz düşünemezler..
Dereler, her zaman kültür değerlerimizin bir parçası olmuştur.. Aşıklar buluşmuştur kıyılarında, el ele tutuşmuştur sevdalılar üstündeki köprülerinde.. Bazen ağıtlar yazılmış, bazen de akışına horon oynanmıştır.. Dereler yaşamımız olmuştur her zaman..
Peki yenilenebilir enerji olmasına rağmen neden heslere karşı mücadele veriliyor.
Oysa heslere karşı duran bu insanların çoğunluğu, aslında yenilenebilir enerjinin savunucuları olmasına rağmen..
Evet hes yenilebilir enerji fakat, olay yenilebilir gibi değil. Tıpkı bir tulumun deliklerinin % 90 nını kapattığınızda, tulumun tulumluktan çıkacağı gibi..
Olayı aslında düz mantıkla düşünürsek..çözülebiliriz de… Yani herhangi bir eylemde, kar ve zarar şekli ile değerlendirmek gibi ..
Düz mantık şu; Ülkede 2000 tane hes kuracaksınız.. Heslerin kurulduğu dereleri borulara veya tünellere sokup dağların içine hapsedeceksiniz… Ve bunun doğaya, dolayısı ile canlı yaşamına zarar vermeyeceğini iddia edeceksiniz.. Güldürmeyin insanı..
Aslında bütün sorun, enerji üretiminde izlenen yanlış politikalardır..
Enerji açığına uzun vadeli çözümler getirmek yerine hükümetler,kısa vadeli çözüm üretmek ve bu yaklaşımla mevcut yönetimin” işte bizler üretim payında çıtayı bu noktaya getirdik” diyebilmek için yaptıkları hesapsız , kitapsız yatırımlar olmasıdır.
Ardında mevcut bu ortamın, ulusal ve uluslar arası rantçıların gelecek için kendilerine bir fırsat olarak sunulmasıdır.
3.Ulusal Karadeniz Ormancılık Kongresinde, yapılan ve yapılması düşünülen hesler için alınan karara bir göz atalım.
“Enerji açığının kapatılması konusunda son yıllarda hızla artan sayıda baraj ve nehir tipi hidroelektrik santral (HES) projeleri gündeme girmiştir. Bu çerçevede, Çoruh Nehri’nin ana ve yan kolları üzerinde planlanan ve yapımı süren 15 adet büyük baraja ek olarak 116 adet nehir tipi hes tesisinin yapımı gündeme gelmiştir. Ancak, arazi yapısının oldukça sarp ve eğiminin yüksek oluşu, bölgedeki orman, toprak ve su kaynaklarının ciddi şekilde zarar göreceği gerçeğini gözler önüne sermiştir. Nehir tipi hes tesislerinin, öncelikle üzerinde inşa edileceği akarsuyun su miktarında ve akım rejiminde değişimler yaratacağından, bu akarsularda yaşayan sucul canlıların (örn: balıklar, amfibiler, vb.) ve dere kenarı vejetasyonunun önemli derecede etkileneceği açıktır.
Ayrıca, bu tesislerle beraber yapılacak olan yeni yol ve tüneller sonucu ortaya çıkan hafriyatın depo edilmesinde veya uzaklaştırılmasında sorunlar yaşandığı ve bunun toprak erozyonu ile beraber akarsu ve göletlerde sedimantasyona neden olduğu günümüzdeki örnekleri ile bilinmektedir. Bunun yanında, her bir hes ve buna bağlı yol ve tünel yapımının, özellikle ormanlık alanların parçalanmasına, böylece bölgede yaşayan yaban hayvanlarının yaşam alanlarının daralmasına yol açacağı da yüksek olasılıkla karşılaşılacağımız önemli bir sorun olacaktır.
Yukarıda açıklanan ekolojik etkilere ilave olarak, hes projelerinin, yapıldıkları akarsu havzaları boyunca su kaynaklarına yakın yerlerde kurulan yerleşim alanlarında yaşayan yerel halk ile arazi ve su kullanımı açısından çeşitli sorunlar oluşturacağı da açıktır. “
Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi öğretim görevlisi Yard. Doç. Oğuz Kurdoğlu ise kurulması düşünülen heslerin sadece ekolojık bir yıkım olmadığını belirterek , bununla beraber (geriye dönüşü olmayan ) sosyo-ekonomik zararları da vereceğine işaret ediyor.
Kurdoğlu’nun bu konuda yorumu şöyle;
“Bozulmamış doğal sistemler ve geleneksel yaşamın varlığı, aynı zamanda çeşitli yatırımlar ve turizm için yoğun talep edilen kaynaklar anlamına gelmektedir. Bu nedenle su, kıyı, orman, yayla gibi bozulmamış doğal kaynakların ölçüsüz yatırım baskısı altında oldukları ortadadır.
Bunlardan en önemlisi olan su, insan hayatı için en önemli unsurdur ve temelde sanılanın aksine sınırlı bir kaynaktır.
Ülkemizin enerji açığını kapatmak ve “boşa akmasını önlemek” gibi tartışmalı gerekçelerle bütün su kaynakları, yurt sathında çeşitli tahsislere konu edilmektedir. Özellikle hidroelektrik santraller ve barajlar ile ilgili mevcut uygulamalar; sadece ekolojik değil sosyo-ekonomik anlamda da geri dönülemez zararlar verecek düzeydedir.
Öte yandan bir dizi yasal düzenlemenin, doğal ekosistemlerin korunmasını zorlaştıracak hatta olanaksız kılacak hükümler içermesi de dikkatle değerlendirilmesi gereken başka bir konudur. Aslında tüm yaşam destek sistemlerini tehdit eder boyutlardaki bu etkiler, bozulmamış ekosistemlere muhtaç olan ekoturizmin de bugününü ve geleceğini yok etmektedir. “
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz o zaman..
“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir” diyen devletin, kendi vatandaşını yok sayması ,onların yaşamını ve geleceğini yok etmesi düşündürücü.
Mehmet Remzi Öncel
Comments are closed.