Sizler bilmezsiniz hayatı, mektebi, parayı! Siz bilmezsiniz evi, anayı, babayı, taşı toprağı!
Güzel yıllar geçti ömrümde, bir baharı yaşadım, birde kışı! Yaza kavuşamadık bir türlü… Yaşadık!
Maltepe sigarasının keyfini, peynir tavalanmışın lezzetini anlatamazdık kimseye!
Babamın tek öğüdü vardı, kulakları çınlasın; adam olayım diye, adamlıktan feragat etme!
Çocuktum, anlamazdım, güler geçerdim.
Her neyse ben Artvin’in Arhavi ilçesinden Osman Yanuğişi. Bugün sizlere bu mektubu yazmamın nedeni birkaç gün sonra ölecek olmam değil. Babamın tüm isteği “böyle adam” demeniz için değil, babamın bıraktığı mirası torunuma, oğluma helal lokma ile yedirip, içirmek, öğretmekti.
1938 yılında Arhavi kazasının Konaklı Köyünde dünyaya geldim. Babamın adı Ali, annemin adı Emine idi. Dedem, babaannem ve beş kardeşimle annem babamla dedemin babasından yapılmış bir evde büyüdüm. Hayatımız çalışmakla geçti.O zamanlar şimdiki gibi köyde çay yok, fındık iki üç kök sana bana yetmez, mısır eker, tarla kazar, pirinç yetiştirirdik. Çakı gibi delikanlıydım. O ağaçtan bu ağaca atlar, yerimde duramazdım. Fakirlik zamanıydı, para yoktu, pul yoktu. Köy çocuğuyduk. O zamanlarda Hopa var idi kaza olarak birkaç dükkân vardı,1948 yılında ilk defa köyden ayrıldım, ilkokulu da 3.sınıfa kadar okumuşum. Mektep o zaman bizim okuma yazmayı öğrendiğimiz, ara sıra dayak yediğimiz yerdi. Bir gün mektepte bir kıza âşık olmuşum, yanıyorum!
Babamın tütün tarlasına gidip tütünleri kopartıp, gazetelere, eski kâğıtlara sıkıştırıp içmeye çalıştım. Tam o sırada rahmetli Mehmet hocam beni gördü.. Fındık sopasıyla bir güzel haşladı beni. Ben koşuyorum o kovalıyor mektebe kan ter içinde beraber girdik… Okula girince de cetvelle yine bir güzel patlattı. Konuştu sonra, gönlümü aldı. Enteresan adamdı Mehmet hoca. Önce kızar sonra severdi, bende sevdim sonradan. Allah mekânını cennet eylesin.
Her neyse ben mektebe girmemle Mehmet hoca sordu. Tütün içilir mi oğlum? Kafayı yedin mi,daha çocuksun. Ben bir anda bağırarak “Ben Ayşe’yi seviyorum hocam, içim yanıyor , tütün ile denedim içimdeki aşk ta yanar mı diye, tam yanacaktı, işte siz geldunuz. Mehmet hoca gülümseyerek geç yerine dedi,oturdum.. Ayşe kızarmıştı,sınıf güldü bana.Utandım..
Hayatımda ilk defa utanmayı o gün öğrendim, sevmeyi de, doğru konuşmayı da..
Ee hep böyle kalacak değiliz ya bizde büyüdük.. Ayşe mi? Ayşe’yi sorarsanız o bir Hüseyin vardı gurun, sümüklü.. İşte o Hüseyin’le evlendi. Bende başka Ayşe’leri arar oldum.. .Her neyse yaş 20’ye az kaldı, para lazımdı..Babama dedim ve köydeki gençlerle 17 yaşımda gurbete gittim. Malatya, Elazığ, Diyarbakır, Urfa.. Tam bir buçuk sene sonra eve geri döndüm. Kazandığım parayı yemedim, biriktirdim.. Fakirdik, para bizim için değerliydi. Babam marangozdu, yedi nesil usta idi, o keser biçer zoru başarırdı, ama para yoktu. Annem ile kardeşlerim tarla işinde, imeceye gider işleri bitirirlerdi.
Eve döndüm bir gün Talia teyzem bir kızı beğenmiş babamla pencere takarken gördü beni,çağırdı yanına. Babama da evde kapı bozuldu onu yapsın diye getiriyorum diye.eve gittim bir de ne göreyim mavi gözlü,sarı saçlı bir kız. İçeri antreye doğru geçtim, Talia teyzem anında yapıştırdı yüzüme ” kız nasıl, seni beğenmiş bir tanış, konuş!” O ara nutkum tutuldu, sustum sadece gülebildim. Bende ilk görüşte vuruldum aslında. Adini bile soramamıştım işte. İçeride kapıya baktım tamirlik bir şeyi yok, teyzemin yanına geçtim, teyze “yaptım ben gidiyorum” dedim. Otur dedi çay yaptım içeceksin, yok dedi. bekle otur.
Tam karşımda da o oturuyordu, bende kıpkırmızı oldum teli.. O sırada – Ben Ayşe.. dedi. Bende Osman dedim. Sustum. Yüzüne bakamadım. Âşık olmuştum belli ki. Teyzem geldi, tanışın, tanışın dedi. Konuştuk sonradan.. İlerlettik işi.. Ayşe’yi babasından istediler bizimkiler, vermedi. Vermedi.. Allahın hakki üçtur. sonunda kaçırırım dedim, kaçırdım.
Köyden Trabzon kadar gittim. Babası affetti, geri çağırdı öptük elleri barıştık. Ben 20 yaşıma gelmiştim. Askerlik geld,i nişanı bağladık, birkaç güne de askere gittim. Bizim zamanda askerlik üç sene idi. Askerde rahatsızlanırdım, arada hava değişimi diye eve gelirdim. Ayşe ye mektup yazardım.üç ay sonra gelirdi..Öyle böyle bitirdik askerliği.
Geldi evlilik zamanı, bir düğün yapmışız üç gün, üç gece horonun, eğlenmenin belini kırdık,.Evlenince tabii sonrasında nüfus arttı. Birkaç ay sonra gurbete gittim. İstanbul, Ankara, İzmir 15 yıl gezdim Türkiye’yi. Eve geldim iki tane çocuk doğmuş. Evlat sahibide olduk, iki oğlan.
Birine babamın adını Ali diğerine kayın pederin adını hasanı koyduk. Para birikturdum. Sakladım.. Memlekete döndüğümde bir ev yaptım, evi ayırdık, bu arada kardeşlerim evlendi, amca, dayı olduk. Zaman öyle geçti ki ben hiç bir şey anlamadım. Bizim eski evi de annem babam ölünce güzel onardım, çocuklara bıraktım.
O sırada hükümetten adamlar gezmeye başladı köyümüzde, taş ocağı falan yapacakmışlar, fabrikalar kuracakmışlar diye. Köy halkı şaşırdı, anlamadık.. Kavağa geldiler diktiler fabrikayi. Dereye atık attılar, ayaklandık, balıklar ölmeye başladı. Su kirlendi içilmez oldu. Durdurduk sonrada.. “Alın” dedi hükümet. size ayaklanmayı.. Sattılar fabrikayı, baktık darbeler, darbeler yerimizden oynadık.. Artık olmadı, başaramadık.
Öyle böyle dediler, biz kimseyi satmadık ta.. Ki o gün gelene kadar.. Köylü beni satana kadar. Evimin tam 250 metre ilerisinde taş çıkarmaya başladılar. Köylü parayı iyi gördü, kimi çarşıda ev aldı, kimisi de büyük şehirlere yerleşti. Köyü bıraktınız ulan dedim, bağırdım.. Koşup, koşturdum.. Başaramadım.
Babamın oğlu bile arazimizin bir tarafını satmıştı. Herkese inanmıştım da babamın oğlu bunu yapınca artık dayanamadım. Kavga ettim, para tatlı geldi onlara, evim çatladı patlamalarla, yaşım 65 e geldi, bu saatten sonra köyden çıkıp büyük şehre yaşamaya gidemezdim.
Taş ocakları kuruldu, Ortalık yerle bir oldu, huzur kalmadı. Direndim.. Kaymakama dilekçe, valiye dilekçe..Otobüse atladım gittim millet meclisine.. İçeri giremedim. Defalarca bağırdım sesimi duymadılar.
Yoruldum.. Ben evimi özledim. Yıktırmadım, yaptım, çatladı, yaptım, patladı, oturulamaz hale getirdiler. Anlayacağınız babama verdiğim sözü tutamadım! Benim ecdadım bu evde doğdu, öldü bende burada ölecektim. Çocuklarda ayaklandılar.. Üzüldüğümü biliyordular.. Susuyorlardı.
Bu arada Karadeniz’in baş belası olan Çernobil ile de tanıştık. Etraf sarardı, karardı, yemekleri yiyemedik, çayları içemedik. Adam televizyona çıktı yok bir şey diye..Yok radyasyon diye. Bizim halk yedi içti, bende ektim, yedim içtim..
Geldi vakit.. Bizi buldu, yapıştı Çernobil. Uğraşıp duruyoruz şimdi işte.. Ben de biliyorum kanser olduğumu, öleceğimi.
Susuyorlar, konuşmuyorlar..
İnsan halinden anlar tabi, gün gelecek belediye anos edecek.. O, bu, şu diye.. İyi adam mıyım bilmem ama bu hayatta babamın öğütünden dışarı çıkmadım.
Adam olmayı seçtim, adam gibi öleceğim.
Osman Yivci
( Bu yazı hayal ürünüdür..)
Comments are closed.