Wednesday 27th November 2024,
Arhavi – Arhavizyon

CHP’DEN “CERATTEPE BİLİRKİŞİ RAPORUNA” MECLİS ARAŞTIRMASI..

Artvin Cerattepe maden sahası hakkında verilen bilirkişi raporunun bilimden uzak olması, siyasi bir karar olduğu iddialarının ve bilirkişi raporuna imza atan akademisyenlerin maden şirketi ile yakın ilişkiler halinde olduğu için yanlı karar verdiği iddialarının araştırılması amacıyla aralarında Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ında bulunduğu 50 CHP’li Milletvekili TBMM Başkanlığına Anayasa’nın 98nci ve içtüzüğümüzün 104ncü ve 105nci maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu açılması için önerge verdiler.

50 CHP’li Milletvekilinin imzasının bulunduğu Meclis Araştırma Komisyonu kurulması önergesinde şu ifadelere yer verildi: “Artvin’in Kafkasör yaylası Cerattepe Mevkii’ndeki madencilik faaliyetleri için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, “Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Olumlu” raporunun yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle açılan Türkiye’nin en büyük çevre davasında hazırlanan ve Rize İdare Mahkemesi’ne sunulan bilirkişi raporunu Artvin halkı ve çevre dostları siyasi bir karar ve aynı zamanda bilimden uzak bir karar olduğu düşüncesiyle kararı tanımamaktadır.

Bilindiği üzere hukuka ve adalete aykırı bir genelgeye dayanılarak hazırlanan ve iptal edilen ÇED Raporunun eksikliklerinin giderildiği söylenen ikinci ÇED davasında ilgili 2016 yılı Mart ayında Cerattepe’de keşif yapılmış olup, bu keşifte görev alan bilirkişilerin raporunu Artvin halkı ve doğaseverler beklemekteydi. 3 ay sonra nihayet bu rapor mahkemeye sunulmuş, ancak izahı olmayacak şekilde sonuca varılmıştır.

ÇED olumlu kararının iptali için açılan davada, yapılan keşif sonrası yazılan bilirkişi raporu, ne yazık ki, şimdiye kadar gördüğümüz bilirkişi raporlarının en dayanaksız ve Bakanlığın ÇED olumlu kararını olumlama raporu olarak tarihe geçmiştir.

Normalde bilirkişi raporlarının analizlere dayalı bir belge olarak hazırlanması, dolayısıyla bilirkişilerin de herhangi bir ÇED raporunu değerlendirmesi sırasında da bu analizleri veri, bilgi, yöntem ve çıkarımlarının anlamlılığı yönünden yeterliliğini tartışması gerekir. Üzücü olan şu ki böyle bir tartışma yapılmamış; kimi bilgilerin tekrarlanması, genellemeler ve olasılıklar öne sürmekle yetinilmiştir. Bu nedenle, rapor her şeyden önce bu yönüyle son derece yetersizdir.

Bir başka bilim dışı değerlendirme de ormanla-ağaçların karıştırılmasıdır. Bir orman ekosisteminin değeri ağaç sayısı ile belirlenemeyeceği gibi, şu kadar sayıda ağaç kesilecek öyleyse zarar olmayacak sözü de o denli bilimsel gerçeklerden uzaktır. Bir maden işletmesinin orman ekosistemlerine etkisi, kesilecek ağaç sayısı ya da zarar görebilecek alanın küçük olmasına indirgenemez. Bunu raporuna yazan bir profesöre de bilim adamı denemez. Bu anlamda bu rapor, bir orman fakültesi öğrencisinin bile bildiği gerçeklerin, bazı hocalar tarafından bilinmediğinin ya da bilinse de söylenemediğinin bir göstergesidir.

Ormanlar özellikle de Cerattepe ve Genya’nın Doğal Yaşlı Ormanları, yalnızca ağaçların rastgele bir araya geldiği bir ağaç topluluğu değildir! Öyleyse nasıl oluyor da şirketin yaptırdığı ÇED raporunda bile bazı sakıncalar ve zararlardan söz edilirken bir orman fakültesi hocası, madenciliğin ormana zarar vermeyeceğini söyleyebiliyor. Böyle bir felaket herhalde dünyada tektir ve o da bizim başımıza gelmiştir.

Raporda, dava konusu madencilik faaliyetinin olası etkilerine karşı alınacak önlemler konusunda ne yazık ki tamamen yatırımcıların beyanları yani tartışmalı ÇED bilgileri esas alınmıştır. Oysa bu raporun konusu zaten ÇED’in değerlendirilmesi ile ilgilidir. Üstelik çok daha önemlisi, bu etkiler tek tek ele alınarak değerlendirilmeye çalışılmıştır. Ancak değerlendirme yapılamadan sadece tespitlerde bulunulmuştur. Oysa her ekosistem için olduğu gibi orman ekosistemlerine olan etkiler için de tümleşik olarak değerlendirme yapılmalıdır. Bu raporu yazan ekip, anlaşılmıştır ki zaten tümleşik yani kümülatif etkilerini değerlendirme yetkinliğine sahip değildir.

Teleferik hattının maden ruhsat sahası dışında olduğunu herkes bildiği halde, Bilirkişi Heyeti bu raporu adeta sadece teleferik üzerine oturtmuş ve dikkatleri böylece asıl konu olan maden sahasının dışına çekmeye çalışmıştır. Esasen teleferik hattı ile 365 gün ve 24 saat sürekli çalışılmasına rağmen taşınacak rezerv 292.000.ton olarak hesaplanmış olmasına ve bu durumda 500.000 ton rezervin teleferikle taşınmasının mümkün olmadığı tespit edilmesine rağmen taşıma sorununun önceki ÇED’den farklı olarak çözüldüğü söylenebilmiştir.

Bu rapor yukarıdan aşağı akıldan ve bilimden uzaktır. Örneğin, 61 sayfalık bu raporda yazılı olanların yarısından fazlası ÇED’den aynen alıntı, diğer bölüm ise ağırlıklı olarak ÇED raporunu aklamak için parayla yaptırılan raporlardan aynen alıntı şeklindedir. Hatta bu garabet o kadar ileri götürülmüş ki, bilirkişi raporunun bir bölümünde yazılanlar, başka bölümünde aynen tekrarlanabilmiştir.

Bir bilirkişi raporunda iki şekil bile alt yazıları ile aynen 5 sayfa sonra yeniden kullanılabilmiştir. Bu durum düşündürücüdür. Ülkemizde bilirkişilik yapan bazı hocaların bilimsel düzeyini gösteren acı verici bir örnektir. Endemik Siklamenleri “buradan alıp biraz yukarı ekerseniz sorun çözülür” diyebilen bilirkişilere bırakın madenin etkilerini sormayı, “2+2 kaçtır” diye sorulması bile caiz değildir.

ÇED raporu ve dolayısıyla şirketin “taahhüt” ettiği her konu bu rapora aktarılarak “ÇED’de taahhüt edilmektedir” sözüyle bitirilmektedir. Bu haliyle şirketin vadettikleri baştan yapılacak kabul edilmiş! Ancak “nasıl” sorusu hiç sorulmamış ve cevaplanmamış, dolayısıyla asla sorgulanmamış, kuvvetle muhtemeldir ki SORGULANAMAMIŞTIR. Hatta herkesçe bilinen, ÇED ve tüm raporlarda değinilen kimi eksikliklere bile değinilmiş, ama hiçbir çözüm önerilememiştir. Yani Artvin halkının yıllardır söyleyegeldiği eksiklikler, yine eksik olarak kalmıştır.

Kendilerinin sözde uzmanlık konularında bu denli tutarsız yaklaşımlar sergileyen bilirkişi heyeti, kendilerine ait olmayan ve bu mahkemece sorulmayan sosyal konularda görüş sergilemekten kaçınmamış ve “kamuoyunun madenciliğe karsı olumsuz durmalarına da neden olmamak için ekosistemdeki tahribatın en aza indiren atık yönetim önlemleri alındığının net ve açık biçimde herkese gösterilmesi önemlidir” gibi bir önerme yumurtlamışlardır. Teknik bilirkişi raporunun meselenin sosyal yanına dair bir yorumda bulunması öncelikle raporun amacı ve hazırlayanların yetkinlikleri dışındadır.

Kamuoyundaki hangi düşüncenin madene karşı itiraza yol açtığı ancak halkın kendisinin dile getirebileceği ve de sosyal bilimciler tarafından derinlemesine bir araştırma yapılması ile ortaya koyulabilecek bir konudur. Heyetin yaptığı bu çıkarımın dayanaksız olduğu son derece açıktır. Üstelik heyet, bu dayanaksız iddiadan yola çıkarak, adeta şirkete halkı ikna etmesi için ne yapması gerektiği konusunda kendince tavsiye vermektedir.

Raporda en dikkat çekici ve üzüntü verici olay ise; 22 yıl öncesinde karar verilen ve herkesin bildiği “kapalı madencilik” safsatası ile ilgilidir. Bu durum, maden şirketi ve ne yazık ki bu yanlış bilgiye inanan siyasi irade tarafından sürekli olarak yeni bir yöntemmiş gibi sunulan “açık işletme iptal, kapalı işletmeye geçilecek” sözünün, Bilirkişi Heyeti tarafından zarar verilmeme gerekçesi olarak kabul edilmiş olmasıdır. Raporun birçok yerinde kapalı işletme olmasının zararı ortadan kaldıracağı gibi bilim dışı, zavallı ve sığınmacı bir tavır takınılmıştır. Yine ruhsat alanının 4406 hektar olmasına rağmen bu alanın sadece 22.2 hektar kısmında madencilik yapılacağı vurgusu özellikle yapılmış, açık işletme ile ilgili ayrıca bir başvuru olduğu anlatılmış olmasına rağmen bu yalana bilirkişiler alet olmuşlardır.

Sonuç olarak rapor, madencilik faaliyetini gerçek anlamda irdeleyerek olası sorunları ortaya koyamadığı gibi, içerik fakirliği, cümle hataları ve yazım özensizliği nedeniyle tam bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Defalarca okunarak 61 sayfalık raporda bir bilgi kırıntısı, bir adalet duygusu, uzmanlıklarına uygun bir bilimsel değerlendirme, içinde 25.000 kişinin de yaşamakta olduğu bir ekosistemin yok edilip edilmemesine ilişkin söylenenlerde insaf ve insanlık aranmış ancak bulunamamıştır. Esasen raporu yazanların bilgi düzeyi ve önyargıları hakkında kuşkuya yer vermeyecek bir rapor olmuştur.

Apolitik olan bu mücadele Artvin halkının ve doğasının yaşam mücadelesidir. O nedenle yukarıda belirtilen hususlar ışığında; Artvin halkının kabul etmediği ve gerekçede anlatmak istediğim birçok bilim dışı haller değerlendirildiğinde, Artvin halkının bilirkişi raporunu siyasi bir karar olarak nitelendirmesi ve vatandaşlar tarafından kabul görmemesi hususu ve bilirkişi heyetinin maden şirketinin lehine karar vermesi için kamuoyunda bir takım ilişkiler içinde olduğu iddiaları göz önüne alındığında, bilirkişilerin yüklenici firma ile iddia edildiği gibi birtakım ilişkiler halinde olup olmadığının araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98nci ve içtüzüğümüzün 104ncü ve 105nci maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

ÖZET GEREKÇE:

Artvin’in Kafkasör yaylası Cerattepe Mevkii’ndeki madencilik faaliyetleri için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, “Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Olumlu” raporunun yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle açılan Türkiye’nin en büyük çevre davasında hazırlanan ve Rize İdare Mahkemesi’ne sunulan bilirkişi raporunu Artvin halkı ve çevre dostları siyasi bir karar ve aynı zamanda bilimden uzak bir karar olduğu düşüncesiyle kararı tanımamaktadır. Kamuoyunda bilirkişi raporunun şirketin lehine çıkması için bilirkişilerin bilimden uzak gerekçeleri rapora ekleyerek yanlı tutum takındıklarını iddia edilmektedir.

Artvin halkının Cerattepe mevkiinde çıkartılmak istenen madene karşılık 20 yılı aşkın süredir yürütmüş olduğu onurlu mücadelesinde daha önceki bilirkişi raporlarından uzak bir karara bağlanması akıllarda birçok şüpheyi doğurmuştur.

Artvin halkı ve kamuoyu 1 Haziran 2016 tarihinde Prof.Dr. Birol Elevli, Prof.Dr. Nihal Bektaş, Prof.Dr. Coşkun Gülser, Prof.Dr. Bedri Serdar, Doç.Dr M.S alim Öncel, Doç.Dr. Fevzi Karslı ve Yrd. Doç.Dr Adem Bayram’ın imzalarının bulunduğu bilirkişi raporunun siyasi bir karar olduğunu, şirket yetkilileri ile ilişkileri olduğunu verilen bilirkişi raporunun bilimden uzak olduğunu iddia etmekte ve bu karara imza atanların şirketle yakın ilişkilerinin olup olmadığının araştırılmasını talep etmektedir.

Kamuoyunda tartışılan ve vatandaşların “Gerçek Bilirkişi Artvin Halkıdır” diyerek verilen kararı yüksek sesle protesto etmektedir. Doğa severlerin ve Artvin halkının haklı mücadelesi ve bilirkişi raporları, kurulacak bir Meclis Araştırma Komisyonu ile tüm ayrıntıları araştırılmalıdır

O nedenle yukarıda belirtilen hususlar ışığında; Artvin halkının kabul etmediği ve ana gerekçede anlatmak istediğim birçok bilim dışı haller değerlendirildiğinde, Artvin halkının bilirkişi raporunu siyasi bir karar olarak nitelendirmesi ve vatandaşlar tarafından kabul görmemesi hususu ve bilirkişi heyetinin maden şirketinin lehine karar vermesi için kamuoyunda bir takım ilişkiler içinde olduğu iddiaları göz önüne alındığında, bilirkişilerin yüklenici firma ile iddia edildiği gibi birtakım ilişkiler halinde olup olmadığının araştırılması amacıyla  Anayasa’nın 98nci ve içtüzüğümüzün 104ncü ve 105nci maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu açılmasını saygılarımızla arz ederiz” denildi..

Haber: Hayati Akbaş

ugur bayraktutan

1 (4)

IMG_0786


Paylas

About The Author

Comments are closed.