Tüm komşuları saat 23.00’dan sonra evde otururken o dışarı çıkıyor; tüm arkadaşları saç tokalarından ya da kaçırılan penaltılardan konuşurken, o gündemi takip ediyor. Kulaklığından çıkan müzik alışılmadık bir melodi olduğu için yanında oturan otobüs yolcusu onun satanist olduğundan şüpheleniyor. Evinde köpek beslediği için günahkar, sokaktaki kedileri beslediği için deli ilan ediliyor. Elinden kitap eksik olmadığı için “Bırak yeaa, entel!” cümlesiyle öteleniyor. Elini tuttuğu kişinin karşı cins olmamasından ötürü, kaderine’ölüm’ işleniyor. Başörtüsünü tarikat kurbanı yapmak yerine, aklıyla yücelttiği için yetkisiz kişiler tarafından aforoz ediliyor. Saçı mavi olduğu için oturduğu tramvayda bir grup genç erkek tarafından taciz ediliyor; kızıl olduğu için basit görülüyor. Kız arkadaşını parktaki bankta öptüğü için dayak yiyor. Sadece kadın olduğu için tecavüze uğruyor, tahrikçi ilan ediliyor, mağdur oluyor. İnancını ya da inançsızlığını kendi iradesiyle yaşamak istediği için dışlanıyor. Kendisi olmak ve bunu istemek dışında başka bir gayeye sahip olmayan kişinin çaresizliğinden bahsediyorum. Kitap okumak isteyen, kedi beslemek isteyen, müzik dinlemek isteyen, istediği zaman uyuyup istediği zaman uyanmak isteyen, sadece ve sadece kendisini yaşamak isteyen insanlardan bahsediyorum. Hani şu özgürlüğü için ölenler, öldürülmek istenenler: mutantlar…
22 yaşındayken yirmilik dişlerimin hiç oluşmamış olduğunu öğrenmiştim. Diş doktorum, evrimi tamamladığımı söyleyerek benimle şakalaşmıştı. Şaka da olsa, böyle bir söylem insanın hoşuna gitmiyor değildi. Birkaç saniyeliğine kendimi yirmilik dişi oluşmuş herkesten üstün hissetmiştim. Bir asa, bir taç beklemiştim adeta. Ancak bunlann yerine aldığım, ağzımın İçine sıkıştırılmış birkaç pamuk oldu. Tedavi sonrasında ağzımdaki uyuşukluktan ötürü konuşamaz olmuştum.
O evrilmiş muhteşem insanın yerine dilinin yönünü tayin edemeyen, konuşamayan bir maymun gelmişti. “Ne oldum değil, ne olacaksın demelisin Özlen.” dedim kendi kendime ve güldüm. Çünkü gelişmiş olmak demek fiziksel bir üstünlük değildi. Ne giydiğin, ne yaptığın, neye inandığın, kimi dinlediğin değildi. Gelişmiş olmak; kendini ne kadar eğitebildiğin, ne kadar adil ve vicdanlı olabildiğindi. Bu yüzden eve gittim ve önceden başlamış olduğum kitabı okumaya devam ettim.
Mutantlar, cehaletin en büyük düşmanıdır. Okudukları kitaplarla, edindikleri bilgilerle ya da tecrübelerle başkalaşım geçirirler. Bu sebeple vicdanları da cehalet çerçevesinden çıkamayanlara nazaran daha fazla gelişmiştir. Cehalet korkuyu beraberinde getirir; korku ise agresifliği. Bu yüzden cahil insanlar, okumuş ya da okumasa bile belirli bir bilgelik edinmiş mutantlardan korkarlar. Mutantların bildiklerini bilemedikleri için; vicdanları ve erdemlerine erişemedikleri için; ve onların bu potansiyellerinden dolayı herhangi bir hareketlerinde üstün gelebileceklerinden korktukları için; yılanın başını küçükken ezmenin gerektiğini düşünerek saldırırlar. Ancak bilmezler ki, mutantlar küçük değildir. Aslında mutantlar onlara çok şey katabilmek için hazırda beklemektedir. Mutantlar korktuklarının aksine, onların asıl dostudur. Sözünü dinledikleri kişiler ise asıl korkmaları gereken kişilerdir. Mutantlar kendi haklarıyla beraber onların haklarını savunur; onların daha iyi şartlarda yaşaması için kendi yaşamlarını hiçe sayarlar ve tüm dünyayı bu tehlikeli liderlerin yaydığı cehalet salgınından kurtarmaya çalışırlar. Bir kulak verseler onlara… Birazcık… Ah bi dinleseler, anlasalar…
Senelerdir ötekileştirilmiş, küçük görülmüş, anlayıştan başka bir şey beklemezken şiddet görmüş tüm mutantlar bundan bir sene önce sokaklara döküldü. Etnik kökenli mutantlar, anarşist mutantlar, inançsız mutantlar, inançlı mutanlar, Mustafa Kemal’in mutantları, Che Guevara’nın mutantları, BarrJeby’nin mutantları, eşcinsel mutantlar, taraftar mutantlar, çevreci mutantlar, feminist mutantlar, hayvansever mutantlar, milliyetçi mutantlar, köylü mutantlar, şehirli mutantlar… Herkes tek bir kalıba zorla sıkıştırılmayı reddederek birlik oldu. Görmek nedir, o an keşfettim; bir kalp gerçekten nasıl atar, o an hissettim; nefes almanın anlamı nedir o an fark ettim. Sokak kenarında sağdan sola savrulan bir çöp olmadığımı, bir amacım olduğunu o an öğrendim. Çünkü bir amacın varsa özgürsündür! Ve ben o an gerçekten yaşadığımı hissettim!
Ah be doktor, asıl evrimimi şimdi tamamladım! Ne mutlu sokaktayım diyene, ne mutlu mutantım diyene!!!!
Özlen Öncel – Martı Dergisi
http://www.martidergisi.com/e-dergi/
Comments are closed.